27. Bölüm

8K 422 117
                                    

Merhaba canlarım🥰😍🥰😍🥰😍

Sabah gözlerimi açtığımda gece boyunca düşüncelerimin etkisiyle uyandım. Karar vermiştim. O burnu yere düşse de eğilip almayacak kibirli Demir Korkmaz’a  ve duygularıma boyun eğmeyecektim. Demir bey oluruna bırakıyorsa bende oluruna bırakıp ona göre davranacaktım. Kafası esip Türkiye’den gittiğinde bu sayede duygusal olarak çok da fazla canım acımayacaktı. O Demir Korkmaz'sa ben de Gece Akman'ım. Demir’e bana istediği gibi davranamayacağını gösterecektim.

Yataktan kalkarak üzerimi giyinmek için dolabıma yöneldim. Akşam üzerimi çıkardığım da  Komidinin üzerine bıraktığım Demir’in aldığı kıyafetleri gördüm. Bir kaç saniye mağazada yaşananlar gözümün önüne geldi. Demir’in beğeni dolu bakışları ve hemen ardından söylediği “ eğilirken dekoltene dikkat et” cümlelerinin istemsizce dudaklarımdan dökülmesine neden oldu.  Acaba bu kıskançlık mı yoksa usul ve adaplı davranmam konusunda uyarı mıydı? Ne demek istediğini tam olarak ayıramamıştım.
 

İsyan ederek, “Demir Korkmaz ne kadar karmaşık bir adamsın. Neden senin ne düşündüğünü anlayamıyorum.” Diye söylendim. Demir’in uzakta da olsa varlığından kurtulamamış olmamdan dolayı, “uzağım da dahi olsan aklım hep sana kayıyor. Nasıl uzaklaşacağım ben senden “ diye kendime kızarak kafamı iki tarafa salladım. Düşüncelerimden kurtulmalıydım ve bunun için dolabımın kapağını açarak rastgele kıyafetlerde gözlerimi gezdirdim. Aklım hala dünde kaldığı için üzerime giyinmek için detaylı inceleme gereği duymadan elime geçen kazak ve kot pantolon alarak giyindim. Bu gün sekreter gibi giyinmek için uğraşmayacaktım. “Annemlere de bulurum bir yalan.” Diye düşünerek odamdan çıktım.

Banyoya girdim. Uykusuzluktan gözlerim şişmiş ve gözlerimin o mavi rengi solmuştu. Aynada daha fazla kendime bakmak istemediğim için elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı taradıktan sonra tekrar odama girerek arada yaptığım makyajımı yaptım. Tüm hazırlıklarımı bitirdikten sonra çantamı alarak odamdan çıktım. Annemin mutfağa hazırladığı kahvaltı masasından bir kaç parça ayakta atıştırdım.

Annem sabah erkenden kalkıp kahvaltı hazırlıyordu. İşe gidenler aç kalmasın, ağızlarına bir kaç parça atsınlar istiyordu. İşe gidenlere kalan tek görev ise en son çıkanın çayın altını kapatmasıydı. İşe en erken giden ben olduğum için bu görev bana düşmüyordu. Çayın altını biraz daha kısarak işimi garantiye aldım.

Saate baktığımda işe geç kalacağımı anladım. Hızlı hareketlerle kabanımı alıp giyindim ve çizme mi giyerek evden çıktım. Otobüs saatine geç kalıyordum ve bu otobüsü kaçırırsam tam bir saat durakta beklemek zorunda kalacaktım. Tabii bunun yanı sıra işe de geç kalacak olmam cabasıydı. Martın soğuğunu çekmeye hiç niyetim olmadığı için merdivenleri koşar adımlarla indim.

Müstakil evimizin kapısından çıktığımda bahçe kapısının önünde siyah ve oldukça pahalı bir arabanın durduğunu gördüm. Arabanın camlarının siyah olmasından dolayı içinde birilerinin olup olmadığını göremiyordum. İçimden “ kibir abidesi Demir Korkmaz beyimiz olmayacağına göre, başka ensesi kalınlardan birine ait olmalı” diye söylendim. Zaten dün akşam beni bıraktığı arabaya da benzemiyordu. Dünkü spor bir arabaydı.

Üstün körü ve saniyelik baktığım arabanın yanından hızlı adımlarla geçtim. Hava çok soğuktu ve üşüdüğüm için atkımı çantamdan çıkararak boynumdan geçirmeye çalıştım. Atkı ile mücadele ederken , “Gece” diye birinin adımı seslendiğini duydum. Acelem vardı ve arkamdan seslenen kişiye hızla dönüp baktım. Biraz önceki siyah ve son model arabanın kapısı açılmış ve açık kapının yanında  Demir’i gördüm.

BEYAZ GÜLÜM Where stories live. Discover now