1

702 47 20
                                    

"Biliyordun."

Park Chanyeol içinden yükselen ani öfke dalgasını bastırmaya çalışarak kardeşi Bangchan'a dik dik baktı. Yumruklarını sıktı, dilinin ucuna gelen acı ve öfkeli sözleri söylememek için yutkundu. Bangchan'ın ifşa ettikleri komikmiş gibi burukça gülümsedi. "Peki, ne zamandır
biliyordun?"

"Gayrimeşru olduğumu mu?"
Kardeşi dudaklarını sıkarak devam etti. "Beş yıl oldu, yirmi dokuzuncu doğum günümden beri."

Beş yıl.
O sözleri algılamaya çalışmak ister gibi Chanyeol gözlerini kırpıştırdı. Son beş yıldır kardeşinden ve tüm ailesinden uzaktı ama ne için?
Anlaşılan, bir hiç uğrunaydı.
Bangchan "Mekanın çok güzel," deyince cevap vermedi. Yine de Bangchan bakışlarını Chanyeol'ün
Nice’teki amiral gemisi konumunda olan küçük ama şık lokantasının yemek salonunda gezdirdi. Alnına kaldırdığı güneş gözlüğüyle renkli camla kaplı kapılardan tesadüfen girmiş bir turist gibiydi. Sanki Chanyeol'ün bir zamanlar taptığı, hep özlediği, Üç Silahşörlerin lideri değildi.

Chanyeol mutfaktan çıkıp donakaldığında, Bangchan sanki on dört yıl önce değil de birbirlerini daha dün görmüşler gibi rahatça gülümsemişti. "Hey, Yeol!" deyince Chanyeol birkaç saniye sonra zorlukla konuşabilmişti. Pürüzlü bir sesle "Bangchan," diyebilmişti.

Ve şimdi, Chanyeol'ün on sekiz yaşındayken keşfettiği, kalbini kıran ve onu evini terk etmeye, tüm ailesiyle bağlarını koparmaya zorlayan bu isim beş yıldır bildiğini ağabeyi gayet rahat bir tavırla söylüyordu. O sır ki Chanyeol'e çok şeye hatta kendi ruhuna malolmuştu ama yine de Bangchan sadece gülümsüyordu. Kardeşi "Bu artık eski bir hikaye, Yeol," deyince Chanyeol, onun uzlaşmaya çalıştığını fark etti.

Beş yıl çok fazlaydı. "Köprülerin altından çok sular geçti. Onew'in bana senden ve Yeonjun'dan farklı davranması için mutlaka bir sebebi olduğunu hep hissediyordum. Bunun, onun biyolojik oğlu olmamamdan kaynaklandığını öğrenince sevindim. Ve bununla barıştım."

Chanyeol, "Senin adına sevindim," dedi. Gögsüne baskı yapan duygu karmaşasına rağmen sakindi,
pişmanlık, suçluluk, çok sevdiği ağabeyini tekrar görmekten kaynaklanan hüzün ve mutluluk
ama biri hepsinden ağır basıyordu. Öfke...
O eski öfkesi, içinde hala kızıl bir kor, kaynayan, erimiş bir lav nehriydi. Demek Bangchan hiçbir şey olmamış gibi onun hayatına tekrar girmeyi düşünüyordu! Özür yoktu, açıklama
yoktu, sanki geçen on dört yıl bir el hareketiyle kenara itilmişti.

"Burada ne işin var, Bangchan?" diye dümdüz ve duygusuz bir ses tonuyla sorunca hafifçe irkilen ağabeyinin tek kaşı kalktı.

"Sevinmedin mi? Uzun zaman oldu-"

"Nerede olduğumu biliyordun."

Bangchan'da "Sen de benim nerede olduğumu biliyordun," diye karşı çıktı.

Chanyeol, ona duygusuzca baktı. "Gerçeği bildiğini bilmiyordum."

Bangchan gözlerini kıstı. "Ne fark ederdi?"

Chanyeol bakışlarını kaçırdı. "Belki ederdi."
Bangchan'ın gerçeği bildiğini bilseydi Park ocağına geri döner miydi?
Söylemesi zordu. Bir Park olarak mutlu anıları çok değildi.
"Aslında soruma cevap
vermedin," diyerek konuyu değiştirdi. "Burada ne işin var?"
Yeni bir öfke dalgasının arasından fark ediyordu ki Bangchan sadece onu görmek için değil ondan bir şey istediği için oradaydı.

Bangchan "Üç Silahşörleri yeniden bir araya toplama vaktinin geldiğine karar verdim," dedi.
"Hafta sonu için Yeonjun'da Suho'da ve seni görmek istiyor, Park şirketinin iyiliği için sonunda bir araya geliyoruz, Chanyeol."

Actor Byun-ChanbaekWhere stories live. Discover now