23

306 38 18
                                    

Chanyeol, Baekhyun'un yatak odasında yere kadar inen pencerelerden giren soğuk kış güneşiyle uyandı. Dün gecenin anıları o yürek paralayan konuşmaları ve akıllara durgunluk veren sevişmeleri zihnine hücum etti. Ya sonrasındaki tatlı birliktelikleri! Makama pişirmişler, sohbet etmişler ve gülmüşlerdi. Gece orada kalıp kalamayacağını sorduğunda Baekhyun'un yüzünde beliren ışıltı ruhuna merhem olmuştu. Kolları, bacakları birbirine dolanmış bir vaziyette uyumuşlardı. En son ne zaman o kadar iyi uyuduğunu hatırlamıyordu.
Chanyeol uyumakta olan Baekhyun'u seyretti. Saçları yastığa yayılmış, kirpikleri yanaklarını gölgelemişti. Dudakları hafifçe büzülmüştü. Tabii ki çok güzel görünüyordu ama aynı
zamanda yüzünde insanın içine dokunan bir ifade vardı. Onunla paylaştıklarını, çektiği acıları düşününce yanağını usulca okşadı.
Öğrendiklerinden sonra Baekhyun konusunda kendine nasıl güveneceğini merak ediyordu.
Çünkü artık ona karşı beklediğinden ve istediğinden daha fazlasını hissettiğini biliyordu.

Aralarındaki muhtemel ilişkinin bütün gizli tehlikelerini bir yana bıraksa da, onun bir Byun, kendisinin bir Park olduğu, farklı kıtalarda yaşadıkları ve farklı kariyerlerde
yükselmeye niyetli oldukları gerçeğini nasıl görmezden gelebilirdi?
Üstelik hala bir başkasının bakımı ve mutluluğu konusunda kendine güvenmeye korkuyordu. Çünkü hala öfkeliydi. Onun kollarında, iyileştirici dokunuşunda huzuru bulmuştu ancak derinde duygularının hala çalkantılı olduğunu biliyordu. Çünkü asıl neye öfkeli olduğunu itiraf etmek istemiyorsun.

Baekhyun öfkesinin kaynağını sorgulamış, öğrenmek için üstelemişti ama ona anlatmamıştı. Kimseye anlatmamıştı çünkü utanç duyuyordu. Çünkü bu da kişiliğini açığa çıkartan bir başka şeydi. Ama şimdi bunu düşünmek istemiyordu. Ne kadar sürerse sürsün Baekhyun ile sahip olduğunun tadına varmak istiyordu. Gülümseyerek eğildi ve dudaklarını onun boyun çukurunda
dolaştırdı. Baekhyun kımıldanıp gözlerini kırpıştırınca Chanyeol dudaklarını göğsüne kaydırdı.
Baekhyun hafifçe içini çekti ve sırtüstü dönerek onun işini kolaylaştırdı. Chanyeol bir bacağını ona dolayıp, kendine çekti.
Baekhyun, "İşte bu," diye mırıldandı. "Uyanmanın en harika şekli."

Bir süre sonra birlikte duş aldılar ve giyindiler, oda servisinden kruvasan ve kahve istediler. Chanyeol "Bugün bir planın var mı?" diye sordu.
Baekhyub başını iki yana salladı. "Tanrıya şükür, yok. Bugün bütün o boş ve anlamsız konuşmalardan uzağım."

"Bundan hoşlandığını sanıyordum."

Baekhyun kruvasanını ısırırken başını salladı. "Hiç sevemedim ama gerekli olduğunu anladım. Bu işte başarılı olmak için her şeyi yapmaya da razıydım." Gülerek onun gözlerine baktı.
"Sevgilim varmış gibi davranmaya bile."

"Pekala, bugün başka planın olmadığına göre ufak bir gezintiye ne dersin? iki haftadır Berlin’deyim ama otelden dışarı çıkmadım."
Chanyeol, Baekhyun'un yüzündeki ışıltıyı seyretti. "Bayılırım," diye cevap verince kendi yüzü de aynı tip bir gülümsemeyle aydınlandı. Ne kadar ufak ve basit bir şeydi ama yine de çok mutlu hissetmişti.
Bunun sürmeyeceğini bilmesine rağmen.

Bir saat sonra, Berlin’in biraz dışında eski bir yerleşim yeri olan Potsdam’daki Babelsburg Sarayının terasında elele yürüyorlardı. Şubat ayında uçsuz bucaksız bahçeler ıssız ve çıplaktı ama Baekhyun yine de Kaiser Wilhelm tarafından inşa ettirilen sarayın ve bahçelerin güzelliğini görebiliyordu. Teraslar ilginç mozaikler ve heykellerle süslüydü. Bir saat boyunca dolaştılar,
gördükleri güzellikler hakkında konuştular. Sarayı gezdikten sonra Tieckstrasse’nin iki yanına sıralanmış kafelerden birinde espresso içtiler, sıcak ortamın keyfini çıkardılar.
Chanyeol'ün hayatı boyunca yaşamadığı kadar sakin ve mutlu bir gündü. Her şeyi daha iyi yapmaya çabaladığı çocukluğunda bile böyle bir gün yaşamamıştı. Evini terk ettiğinden bu yana geçen on dört yılda, içinde karmaşık duygular kaynarken de yaşamamıştı. Ve şimdi bunu Baekhyun ile birlikteyken hissetmesi ne kadar önemli ve değerli olduğunun farkına varmasına
neden oldu. Baekhyun karşısında oturup, kahvesini yudumlarken bu farkındalığın ışığında Chanyeol artık
öfkesinin yolunu engelleyen bir ayak bağı olduğunu kabul etti. O öfkeyi atlama taşına çevirmeliydi.
Birdenbire "Bangchan'a öfkeliydim," dedi ve sözleriyle hem kendini hem de Baekhyun'u şaşırttı.

"Büyük ağabeyime."

Baekhyun'un gözleri büyüdü, fincanını masaya bıraktı. Ona öyle bir güven ve inançla baktı ki Chanyeol'ün göğüs kafesi acıdı.
"Anlat bana."

"Büyürken evdeki arabulucu olduğumu sana söylemiştim," diyerek Chanyeol söze başladı. "Herkesi
her zaman mutlu etmeye, tartışmaları hep yatıştırmaya çalışırdım."

Baekhyun "Ama yapamazdın," diye tahmin yürütünce Chanyeol başıyla onayladı. "Çünkü her şey yalandı. Annem ve babam anlaşamıyorlardı çünkü ikisinin de gizledikleri
başka ilişkileri vardı. Ve babam..." "Babam, ağabeyimi sevmiyordu çünkü biyolojik oğlu değildi."

Baekhyun'un ağzı hayretle açılınca Chanyeol keyifsizce gülümsedi. "Öğrendiğim zaman ben de şok
olmuştum." Ve kalbi kırılmıştı.

Baekhyun, "Bu, sen on sekiz yaşındayken oldu, değil mi?" diye sorunca hem şaşıran hem de
onun öngörüsüne hayran olan Chanyeol başıyla onayladı. "Öfkeli anlarından birinde babam bana anlattı. Sanırım sarhoştu da. İnanamadım. Onca yıl boyunca daha çok çabalarsam mutlu bir aile olabileceğimizi sanmıştım. Meğerse bu mümkün değilmiş."

"Ve sen de çekip gittin."

"Fevri ve ani bir hareketti ama nasıl kalabileceğimi bilmiyordum. Bangchan'dan hiçbir şeyi saklamazdım ve bu, onu yıkardı. Her şeyini babamızı yani babamı memnun etmeye adamıştı. Aile otelleri için çalışmak istiyordu."

"O öğrenmesin diye sen çekip gittin değil mi?"

Boğazına bir yumru tıkanan Chanyeol sadece başıyla onayladı. Baekhyun ona doğru eğildi. Yüzünde şefkatli bir ifade vardı. "Peki, ağabeyine neden öfkelisin, Chanyeol?"

"Çünkü... Çünkü gelip beni bulmadı. "
Tanrım! Ne kadar da acınası görünüyordu! Tıpkı ağlak küçük bir çocuk gibi!

"Çünkü onun için önemli değilmişim gibi gitmeme izin verdi. Belki de gerçekten değildim. Çünkü birkaç hafta önce gelip beni bulduğunda gayrimeşru bir çocuk olduğunu beş yıldır bildiğini söyledi." Chanyeol kendi sesindeki acıyı işitti ve bir an için gözlerini kapadı.
"Ama ben o kadar aptal olduğum için kendime öfkeliyim. Sonuç elde etmediğim halde neden o kadar uzun süre çabaladığıma. Çok önemsediğim için bu asil ama faydasız hareketi yaptığıma." Başını iki yana salladı. "Ailem için kendimi feda ettiğime ve onların umursamamasına." Ve, Chanyeol alaycı görünmeye çalışarak ekledi. "Bu kadar ahmak olduğum ve kimse beni sevmiyor diye
ağladığım için kendime öfkeliyim."
İşte, her şeyi anlatmıştı.

Bu kadar açık ve dürüst olmak hem çok iyi hem de korkunç hissettiriyordu. Ve de çok kırılgan.

Tek bir kelimesini bile geri almaması gerektiğini biliyordu ama Baekhyun'un bir şeyler söylemesini diliyordu.

Baekhyun neredeyse ona 'Seni seviyorum,’ diyecekti ama yapamadı. Gerçeği söylemek için yanıp
tutuşuyordu ama onu şok edebileceğini, korkutacağını hatta kendisini reddedeceğini düşününce sessiz kaldı. Onun yerine "Belki de Bangchan ile konuşmaya ihtiyacın vardir." dedi.

Chanyeol yavaşça başını sallayarak "Belki de," diye kabullendi. Sonra bezgince gülümsedi. "Bütün bu zırvalarla seni meşgul ettiğim için özür dilerim."

"Söylediğine memnun oldum. Bunu duymak istedim Chanyeol. Seni anlamak ve daha iyi tanımak
istedim."
Bu da sevdiğini söylemekle aynı şey değildi. Fakat önemsediği halde o iki kelimeyi söylemekte becerikli değildi. Ve muhtemelen Chanyeol'de
bunları duymak istemezdi. Başta mutabık kaldıkları geçici ilişki dışında aralarında neler olup bittiğini konuşmamışlardı. Sessiz kalması daha iyiydi. Ve kesinlikle daha güvenliydi.

Actor Byun-ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin