21

297 43 9
                                    

Baekhyun oturduğu yere büzüldü. Birdenbire tartışmaktan yorgun düşmüştü. Hem neye yarıyordu ki? Yaşadıkları her neyse, yaşanmış ve bitmişti. O da bunu kabul etmeli ve hayatına devam etmeliydi.
Taksi Neues Museum’un önünde durdu. Hayır kurumu yararına yapılan toplantı orada olacaktı. Yanaşan limuzinlerden ve taksilerden inen tuvaletli kadınlar ve takım elbiseli erkekler merdivenlerden ağır ağır çıkıyorlardı. Baekhyun taksiden inerken içini çekti. "Haydi, şu işi bitirelim."
Yine o hoş gülüşünü yüzüne bir maske gibi taktı, kalabalığın arasına katılıp, paparazilerin, patlayan flaşların arasından geçtiler. Bir muhabir kamerasıyla yaldaşınca Chanyeol, onun elini tuttu, parmaklarını birbirine kenetledi. Baekhyun şaşkındı. Boğazına bir yumru tıkandı. Kırk sekiz saat sonra sadece kameralar için elini tutmuştu ama onu özlemişti. Bu yakınlığı
özlemişti.

Muhabirleri geçince Chanyeol elini çekti. Parti çekilecek gibi değildi. Bir saat boyunca tüm konuşmalara dayandıktan sonra müzenin fuayesinde, ellerinde şampanya kadehleriyle dolaştılar. Chanyeol gülümsüyor, insanlarla rahatça konuşuyordu. Baekhyun ise gitmeye hazırdı. Chanyeol'ün gerginliğini hatta öfkesini hissedebiliyordu. Öylesine yoğundu ki sanki birbirlerine elektrik teliyle bağlıymışlar gibi onun içini ürpertiyordu. Saçma ve hayal ürünü düşüncelerdi ancak Chanyeol mesafeli dursa da Baekhyun aralarında garip bir bağ olduğunu hissediyordu. Taksideki sözleri kulaklarında uğulduyordu. ‘Benden nefret etmeni istemiyorum, Baekhyun Bana tiksinerek bakmam istemiyorum.' Nasıl böyle bir şey söyleyebilir, düşünebilirdi?

Nasıl bir sır gizliyordu ki Baekhyun öğrenirse ona yüz çevireceğini sanıyordu? Yoksa anlamadan yargıda mı bulunuyordu? Ama başka ne demek istemiş olabilirdi? Baekhyun sırları da bilirdi suçluluk duygusunu da. Kendi suçunu itiraf etme fikri bile korkunç geliyordu. Chanyeol' de aynı mıydı? Bu konuda da ortak mıydılar? Eğer kendi suçunu itiraf ederse,  onun  etmesine de yardımı olur muydu?
Düşüncesi bile Baekhyun'u dehşete düşürüyordu ama rahat bırakmayacağını da biliyordu. O
kadar dürüst, o kadar açık olmak istiyor muydu? O halde burada neden rol yapıyorsun, Baekhyun? Chanyeol'ün de söylediği gibi yaşadıkların güzel bir anı olarak kalsın. Fazlasını isteme, bekleme.

Baekhyun aniden orada bir dakika daha kalamayacağını anladı. Herkese, özellikle de Chanyeol'e sahte davranmaktan yorulmuştu. Hızla ona döndü. "Haydi, gidelim."
Chanyeol gülümsemeden ona baktı. "Geldiğimiz henüz bir saat oldu."

"Bana yetti. Rol yapmaktan gına geldi. Gitmek istiyorum."

Chanyeol hayretle ona baktı sonra başıyla onayladı. "Tamam," diyerek onu kolundan tuttu ve kapıya
yönlendirdi. Dış kapılardan çıktıkları anda paparaziler harekete geçti. Sorular ardı ardına geliyordu.
Baekhyun, Park ile aranızda sorun mu var? Bu yüzden mi erken ayrılıyorsunuz? Filminin prömiyerinden çıkışta seni neden itti? Performansını beğenmedi mi? Muuhabirin çirkin iması ve kamerayı burnuna uzatması karşısında irkilen Baekhyun gözlerini kırpıştırdı. Adam pis pis sırıtarak 'belki de film dışındaki performansın onu hayal kırıklığına uğrattı?' diye devam etti.

Şoka giren Baekhyun'un yüzü bembeyaz kesildi. "Yorum yok," diye fısıldadı ama hassas bir noktaya parmak bastığını anlayan muhabir üsteledi. 'Chanyeol'ün seni reddetmesinin bir nedeni olmalı...'

Chanyeol "Geri çekil!" deyince onun kısık sesindeki ölümcül tonlamayı fark eden Baekhyun donakaldı.
Muhabir ise farkında bile değildi.
'Bay Park aile işinizi kurtarmak ya da sallanan kariyerine yardımı olması için mi çıkıyordun?'
Baekhyun "Hayır..." dedi ve sustu. Sanki birisi boğazından kavramış gibiydi. Ama öyle biri yoktu, asıl boğazından kavranan muhabirdi.

Baekhyun, Chanyeol'ün adamı gömleğinin yakasından kavrayıp,
parmak uçlarına kaldırışını izlerken gözlerine inanamadı. Adamı tutan elinin parmak eklemleri bembeyazdı. Muhabir ise faltaşı gibi açılmış gözlerle ona bakıyordu. Kameralar ise durmadan çalışıyordu. Baekhyun kısık bir sesle "Chanyeol." dedi.
Chanyeol yavaşça kendine geldi. Adamın gömleğini bıraktı ve bir adım geri çekildi. Derin bir nefes aldı ve yavaşça bıraktı. Tek bir baş hareketi yaptı. Sonra onu elinden tuttu ve bekleyen taksilerden birine götürdü.

+

Bir adamı tehdit etmişti. Chanyeol taksiye bindiğinde titremesini kontrol altına almaya çalıştı, başını Baekhyun’dan öteye çevirdi. Onun ne düşündüğü, nasıl dehşete kapıldığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Beynine bir anda adrenalin hücum etmişti. Parmaklarını saçlarının arasından geçirirken midesi bulanınca
iki büklüm oldu. Baekhyun alçak bir sesle "İyi misin?"diye sordu.
Buz gibi terler döken Chanyeol çenesini kastı. Sonra doğruldu, başını yine cama doğru çevirdi.
"İyiyim."
Aslında hiç de iyi değildi. On dört yıl boyunca bir insana fiziksel zarar vermeye hiç bu kadar yaklaşmamıştı. Midesi tekrar ağzına gelirken titriyordu.

Chanyeol, şoföre "Kenara çek!" diye bağırdı, taksi durduğu anda kendini dışarı attı ve kustu. Tekrar taksiye binmesini, arkasına yaslanıp gözlerini kapamasını Baekhyun şok içinde izledi. Chanyeol "Sür," dedi. Dikiz aynasından onları korkuyla süzmekte olan şoför hemen hareket etti,
yoğun trafiğe karıştı. Baekhyun yüzü kireç gibi olan Chanyeol'e endişeyle baktı. Onu rahatlatsın mı yoksa sorular mı sorsun karar veremiyordu. Sonunda sessiz kalmaya karar verdi. İkisinin de toparlanmak için
zamana ihtiyaçları vardı.

Taksi otelin kapısında durunca bir belboy kapıyı açtı. Baekhyun indi, Chanyeol de onun peşi sıra otele
girdi. Niyeti sadece bir baş selamı verip, yürüyüp gitmekti ama Baekhyun bu kez izin vermeyecekti.
Alçak sesle "Yeol," deyince Chanyeol durakladı ama bir şey söylemedi. "Konuşmamız gerek."
Baekhyun kalbi çırpınarak bekledi. Etrafındaki insanların, meraklı bakışlarının farkındaydı. Otelin
lobisinde olay çıkarmak istemiyordu ama onun gitmesine de izin vermeyecekti.

Chanyeol "Biliyorum," dedi ve teslimiyetçi bir tavırla asansörlere yöneldi. Baekhyun'un süitine girene kadar ikisi de konuşmadılar. Baekhyun, "Seni bilmem ama ben mini barı kurutacağım," diyerek
buzdolabını açtı, küçük bir şişe konyağın kapağını açıp, başına dikti, yarısına kadar içti. Sert içki boğazını yakmıştı. Chanyeol'e doğru döndü. Ellerini ceplerine sokmuştu, yüzü ifadesizdi. Omuzları bezginlik ve teslimiyetle çökmüş gibiydi.

Baekhyun şişeyi uzattı. Chanyeol şişeyi kaptı ve uzun bir yudum aldı.
Baekhyun "Neler olduğunu anlat." dedi.
Chanyeol omuz silkti, elindeki şişeyi bara bıraktı. "Olanları gördün."

"Neredeyse bir muhabiri döveceğini ve taksiye bindiğinde de titreme nöbetine girdiğini gördüm."

Chanyeol "Titremiyordum," diye itiraz etti.

"Sokağa da kusmamış gibi mi yapacaksın?"

O anda ifadesi kapanan Chanyeol bakışlarını kaçırdı. "Yeol." Baekhyun bir adım ilerledi, kollarını ona doğru uzattı. "Bu gece anlayamadığım şeyler
söyledin ve yaptın. Kendi huzurum için ve belki de senin huzurun için bunları anlamaya ihtiyacım var. Lütfen kendini bana kapama. Ne olduğuna, sana neyin ıstırap verdiğine dair hiçbir fikrim yok ama bilmek istiyorum." Derin bir soluk aldı. "Yardım etmek istiyorum."

Chanyeol tekdüze ama kararlı bir sesle "Yardım edemezsin," dedi.

Baekhyun başını yavaşça iki yana salladı. "Bırak, buna ben karar vereyim."

Chanyeol için için yanan ela gözlerini ona dikti. Çenesini sımsıkı kasmıştı. "Bilmek mi istiyorsun?
Pekala, öğren o zaman. Bu kadarını hak ediyorsun." Derin bir soluk aldı, yavaşça bıraktı. "Bir keresinde, neredeyse adam öldürüyordum."

Actor Byun-ChanbaekWhere stories live. Discover now