48- Zihin Hırsızı

30.1K 2.7K 3.9K
                                    

Bölüm şarkısı: Tom Odell, Another Love

Oldukça uzun bir bölüm, keyili okumalar...

Hayatım boyunca her zaman mantığını ikinci plana atan bir adam olmuştum. Duygularım, hislerim her zaman daha önde kalırdı. O an ne hissediyorsam onu uygulardım, belki bir dakika daha beklesem mantığım bunun yanlış olduğunu haykıracaktı bana ama o tarafı dinlemem çok zor olurdu.

Fakat ilk defa iki tarafı da kullanamadığımı, savunmasız kaldığımı hissediyordum. Mantığımı zaten artık tamamen kaybetmiştim sanki. Eğer biraz da olsa aklımı dinleyebilseydim o beni ilk öptüğünde onu ittirir zihnimde canlanan sahnelere bir sebep bulabilirdim.

Ama yapamıyordum, ne onu kendimden itebiliyordum ne de bu saçmalıklara bir sebep bulabiliyordum.

Eğer mantığımı biraz da olsun kullanabilseydim şu an onun dersliğinin önünde öğrencilerine ders vermesini izlemezdim.

Kendimi aşırı yorgun ve bitkin hissediyordum ama bu sefer sebepleri kabuslar değildi. Güzel bir sanrı görmüştüm, yine içinde o vardı. Aklım belki hatırlamıyor olabilirdi ama kalbim onun bana nasıl hissettirdiğini hatırlıyordu. Bırakın ondan uzaklaşmayı gözümü bile ayıramıyordum.

Deliriyor olma ihtimalimi bile kabul ederdim, aynı şeyleri o da görüyor olmasaydı.

Üzerindeki beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmıştı boya olmaması için ama pek bir şey değişmemişti. Gömleği de, kolları da, elleri de boyaydı. O kadar rengin içinde ona en çok yakıştırdığım sarı oldu. Güneşe benziyordu.

Parmaklarının arasında boya fırçası vardı, onun tuvalini göremiyordum. Öğrencilerin arasında geziyor, yanlışlarını gösteriyor ve düzeltmelerini sağlıyordu. Bunu yaparken çok güzel gözükmesinim yanında asla mutlu etmiyordu sanki bu onu.

Resim yapmayı seviyordu sanki, öğretmeyi değil. Sürekli gözlerini deviriyor, öğrencisi gösterdiği gibi yapamazsa dövecek gibi bakıyor hatta parmaklarının arasındaki fırçayı sıkıyordu. Bıraksalar kafalarında tıuvali parçalaya parçalaya öğretecekti.

Bu hali beni gülümsetiyordu nedensizce, gözüme tatlı geliyordu. Ben de çok sakin bir adam sayılmazdım, lisede akıllı tahtayı bir çocuğun kafasını vura vura parçalamıştım. Bu yüzden onu yargılamak bana düşmezdi, gördüğüm ve hissettiğim kadarıyla o da çok sinirli bir adamdı.

Öğrencilerinin aralarında dolaşmayı kesip kendi masasına doğru ilerlerken beni fark edeceğini biliyordum, geri de çekilmedim. Beni görmesini istiyordum.

Öyle de oldu, yeşil gözleri beni gördüğünde olduğu yerde durdu. Daha sonra suratı güzel bir gülümsemeyle aydınlandığında istemeden bende ona gülümsedim.

Elindeki fırçayı birden masaya doğru atıp sınıfına döndü. "Dersimiz bitti, çıkın bakalım sınıftan"

"Ama hocam, daha resmi tamamlamadık" dedi arka sıralardan bir kız. Leon gözlerini devirirken omuzunun üzerinden kız öğrencisine baktı.

"Güzellik, tamamlasaydın o zaman. İki saatir simsiyah boyuyorsun tuvali. İçimi karartın içimi..." dediğinde kız öğrencisi bayık bayık Leon'a baktı. "Hocam, kara kalem yapıyorum"

"Hep bir bahaneniz var" ded bakışları tekrar bana dönerken. "Sınıfımdan çıkmazsanız yangın alarmını çalıştırırım" dediğinde sırıttım ona bakarak.

Öğrenciler isyan ederek ve biraz da korkuyla eşyalarını toplamaya başladıklarında 'gerçekten bıktık' diye homurdanıyorlardı.

Yavaş yavaş sınıfı boşaltmak istediklerinde Leon kurumuş boya ile dolu ellerini bana uzatıp tüy gibi bir dokunuşla bileğimi tuttu ve beni içeri doğru çekti.

işgalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin