49- Denizler Cinayet İşlemez

28.8K 2.7K 2.6K
                                    

Bölüm Şarkısı: Son Feci Bisiklet, Bikinisinde Astronomi

Tatil olduğu için abimle bir yere geldik kamp yapmaya, ne internet var ne telefon çekiyor. Dün kurt uludu, pezevenk beni Bear Grylls falan sanıyor herhalde.

Neyse, eğer benden bir haftadan uzun süre haber alamazsanız bilin ki beni çadırla beraber kıçımdan yakalayıp görürmüştür kurtçuklar.

Hadi bölüm geçin, uzun bir bölüm. Keyifli okumalar!

Yaşadığım hayat benim hayatım değildi.

Seyit Ali İzmir de doğup büyümüş, annesi tarafından terk edilmiş, babasını çocuk yaşta trafik kazasında kaybetmiş, üniversitede edebiyat bölümünü kazanmış Seyit Ali.

Yalandı. Yaşadığım yirmi yıl bir boşluktu, bir rüyaydı sanki. Gerçek değildi.

Seyit vardı, İzmirde doğmuş, babasını Selanikte şehit vermiş, vatan aşkıyla büyüyüp askeri mektepten mezun olmuş, vatanı için gözünü kırpmadan canını verebilecek Seyit.

Ali vardı, bir Yunan teğmenini vatanına denk tutmuş, yeri geldiğinde önüne koymuş, canından çok başka bir ülkenin askerini sevmiş, tutulmuş Ali.

Onun bana hep Ali demesini şimdi daha iyi anlıyordum, belki çok basitti bazıları için bu detay ama şimdi bana öyle büyük bir nimet gibi geliyordu ki, anlatamazdım. Ali diyordu, kalbime konuşuyordu.

Kafayı yediğimi söyleseler, tek bir an itiraz etmeden kabul ederdim bunu. Keşke kafayı yeseydim ama aklımda canlanan her kare, her ses, her ritim onun adını haykırırken, aklım fikrim onunla dolmuşken nasıl buna inandırabilirdim ki kendimi?

Sorun değildi yine de kaldırabilirdim, ta ki canımın canının gittiğini, bana bakarken ışıldayan yeşil gözlerinin ferinin söndüğünü görene kadar.

Zaman durmuş gibiydi, saniyeler geçiyor, dakikalar geçiyor, etrafımdan insanlar geçiyordu ama ben duruyordum sanki. Öylece kalmıştım, 1919'da.

Yüzüme vuran soğuk hava beni sanki hastalıklıymışım gibi tir tir titretirken etrafımdaki sesler bir uğultu gibi geliyordu kulağıma. Kollarıma sarılmış iri ellerin beni arabaya bindirdiğini gördüm bulanık gören gözlerimin ardında. Restoran'dan ayrılmıştık, Pusat'ın sesini duymuştum boğukça ve o kadardı.

Canım yanıyordu, yemin ederim canım öyle çok acıyordu ki bir bıçakla o ipin izinin olduğu yerden tek darbede nefesimi kesseler bu kadar acımazdım. Derimi, etimi lime lime bedenimden keserek ayırıyorlar gibi hissediyordum.

Arabanın çalıştığını hissettiğimde gözlerimi sıkıca kapatıp kafamı koltuğa doğru bıraktım. Suratımdaki yaşlar kurumadan yenileniyor, boğazımdan, tişörtümün içine doğru uzun bir yol izliyordu.

Acıdan başka özlem vardı, arkadaşlarım kalmıştı orada benim. Korkut yoktu, Bahadır yoktu, Umay yoktu... Sanki beni uyutmuşlardı, gözümü açmıştım ve her şey kaybolmuştu. Öyle boşluktaydım, Leon'un yanımda olması bir mucize gibi geliyordu.

Titreyen ellerimle camı indirmeye çalıştım, kulaklarım hala uğulduyordu ama cam aralandığında suratıma vuran rüzgardan anladım ne kadar hızlı gittiğimizi.

Burnuma dolan deniz kokusu midemi alt üst ederken yüzümü buruşturdum. "Başka bir yoldan git, ne olur" dedim dakikalar sonra çatallaşmış sesimle.

"Ali" dediğini duydum canımın, sesini duymak bile tüylerimi diken diken ederken gözlerimi açmak, onu sarsmak, dokunmak, gerçekliğine emin olmak istedim ama tüm gücüm çekilmişti. "Hastaneye gidiyorum, en yakın yol kordon yolu"

işgalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin