Perde 54- Cehennem Cadısı Misha

3K 324 80
                                    

Keyifle oku!

Oylamayı ve yorum bırakmayı unutma beybe!!

Şarkı: Mountain Eye- Event Horizon

Draza

Tüm hayatım boyunca başıma birden fazla imkânsız olay gelmişti.

İlk olarak bir cadıya âşık olmuştum. Ki bu sanırım tüm yaşadıklarım içinde en imkânsız ve akla uymayanıydı. İkinci olarak kara elfe dönüşmüştüm ve Tanrı biliyor ya artık sevmediğim iki sivri kulağım vardı. Sonra ise ölmüştüm.

Gerçi içinde bulunduğum durum göz önüne alınırsa belki de ölüm benim için kısa bir tatildi. İçinde bulunduğum konumdan kastım ise yeniden dirilip bir strigoiye bebek bakıcısı olmaktı.

"Bak, o sikik hayatın umurumda sanıyorsun, değil mi?" Bok kokulu zindana yaklaşıp ellerimle paslı demir parmaklıkları tuttum. Biraz daha yaklaşarak strigoinin bakışlarımı görmesini istiyordum. Ama o benden tarafa bakmıyordu bile. Bu yüzden gözlerimi devirerek bir kez daha denedim. "Cassie'ye sana bakacağıma söz verdim."

Zindanda ufak bir hareketlenme olunca doğrulup birazcık geriledim. İblisçe hareket etmişti. Tam olarak söylemek gerekirse kirden keçeleşmiş saçları başının yukarı doğru süzülmesiyle havalanmıştı. Ve bu zindanın içinden daha fazla bok kokusu gelmesi dışında hiçbir şey sağlamadı. "Pek söz tutan birine benzemiyorsun."

"Şuursuzca kıç emen bir vampir mi söylüyor bunu?" Parmaklarımı soğuk demirlerden çekip avuç içlerimi üzerime sildim. "Bak," dedim milyonuncu kez sabrım tükenirken. "Burayı sevmiyorsun. Yarasalarla arkadaşlık etmek hoşuna gitmiyor olsa gerek. Sana benim neyin hoşuma gitmediğini söyleyeyim." Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Saraydaki tüm gardiyanları gebertmen." Bunun üzerine Aloha başını hafifçe sağa yatırıp tuhaf tuhaf bana baktı.

Varlığının kimyasını sorguluyor gibiydim, kabul ama zaten adam sıkıntısı yaşadığımız boktan bir zamandaydık. "Whydar'dan aldığım geri zekâlı kurtların sana yem olmaktan daha kutsal bir görevleri vardı." Ve iblisçe sırıttı. Aramızdaki iki metre mesafeye rağmen dişlerinin kızıllığını ve dudaklarındaki kurumuş yara kabuklarını görebiliyordum. "Vekil kral kutsallık hakkında ne biliyor? Sen ve senin soylu kıçından emir almıyorum."

Sorun da buydu. O, hiçbir şeyden emir almıyordu. Herhangi bir vampir topluluğun üyesi falan da değildi. Sadece var olmuştu ve onu öldürmemem gerekiyordu, söz vermiştim.

"Söz verdiğim kişiye borçluyum," dedim somurtarak. Cassandra su katılmamış bir salak olmasaydı bu tahta sahip olamazdım. Tüm yetkilerinden vazgeçip dünyaya gitmeseydi şu an Aloha'nın söylediği gibi soylu kıçım demir tahtta yayılmazdı. "Tam olarak üç kurt adam ve beş tane peri öldürdün."

"Altı."

Bir şeyler mırıldanmıştı. "Ne dedin?"

"Altı tane peri öldürdüm." Ayağa kalkarken zindandaki lavabonun kenarına tutundu. "Ve için rahat olsun, bu sadece başlangıç."

Bana doğru yaklaşırken gözlerindeki ölümcül parlaklık heyecanlanmama sebep oldu. Henüz çukura atılmadan önceki ruh hastası zamanlarıma benziyordu. Onda kendimi görmüştüm.

İblisçe bana daha da yaklaşırken göz ucuyla koridorun sonundaki bir çift zindana baktım. "Sıkıldığını biliyorum," dedim yeniden ona dönerken. "Şu tarafta eski dostun Ahmet var."

İblisçenin az önce parlayan gözleri tereddütle donuklaşırken parmaklıklardan yarım metre daha uzaklaştım. "Rohan burada mı?" Başımla onayladım. "Kuzeye bakan zindanda uyukluyor olmalı. Eğer cici bir vampir olursan ona sağladığım bazı imtiyazları sana da sağlarım."

ATEŞLİ KANATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin