Perde 57- Azrail'in Çırağı

2.9K 295 180
                                    

Selam böceğim!

Güzel gecelerin olsun.

Keyifle oku!

Oy ve yorum yapmayı unutma lütfen <3

Şarkı: Abel K.- Come Gentle Night

Melekler pek çok zaman yaptıkları gibi huzurlu evlerinde göğü izliyorlardı.

Zamanın olmadığı, yağmurun yağmadığı o evrenin en dibi ve en yüce mekânı olan yerde, her şeyden uzak, tüm o eril ve dişil kimliklerinden sıyrılmış bir hâlde boşlukta yüzüyorlardı. Sadece bir tanesine tüm bu sessizlik gereksiz ölçüde boğucu geliyordu. Ve sadece bir tanesi kalbinde dinmeyen bir sızı hissediyordu. Uyuyordu, uyanıyordu ama hep eksik bir şeyler olduğu hissinden kurtulamıyordu.

Melek sızıyı anlayamıyordu. Sızı diye tanımladığı şey göğsünün orta yerindeki bir ağırlıktı meleğin. Diğerlerine -ustasının izin verdiği ölçüde görüşebildiği diğer meleklere- sızıyı sormuştu ama hiçbirinden doyurucu bir yanıt alamamıştı. Melek dünyaya indiği son seferlerde bir hayal görmüştü ve sızının kaynağı da o hayaller olmalıydı.

İlk uyanışında -usta melek ona böyle demişti- bazı şeyleri hatırlamaması doğaldı. Zamanla tüm anılar yerine gelecek demişti ustası. Ama başmelek aynı zamanda önceki hayatının hatırlanmaya değer olmadığını da belirtmişti. Simsiyah zift gibi kanatların vardı, demişti meleğe. Günahkâr bir varlıktın önceden ve bu senin tek kurtuluş yolun.

Yine de melek kendini geçmişi düşünmekten alıkoyamıyordu. Eksik hissetmek boynunu büküyordu. Benliği cevaplanmamış binlerce soruyla doluydu ve çevresindekilerin beklentisi de onun sormaması yönündeydi. Bir şeyler yaparken hatırlayacağını umuyordu ama bir şey yapamıyordu ki. Sadece o dağ eteğindeki ahşap, minik kulübesinde uyanıyor, kendine yemek yapıp yiyor, bulaşığını yıkıyor ve büyük daire şeklindeki penceresinin karşısına geçiyor, kır havasını içine çekip masasında oturuyordu.

Sonrası ise rutindi. Usta melek ona parıl parıl parlayan incecik bir kalemle siyah kapaklı eski bir deri defter vermişti. Kalemin ucu deftere değdiğinde sayfaların üzerinde melek dilinde isimler ve doğum tarihleri yazardı. Başmelek her gece yatmadan hemen önce defterlerin olduğu dosyayı verir ve kontrolleri yapmasını tembihlerdi. Melek, o zaman dosyada isimlerin sol yanında yeni rakamların yazdığını görürdü.

Uyanışından birkaç hafta sonra ustasının kim olduğunu anlamıştı.

Pek çok isminden sadece biriydi Azrail.

İnsanlar ona farklı şeyler söylerdi. Melek de ona usta diyordu. Bazen başmelek dediği de oluyordu ama genellikle o altın sarısı saçlı, zarif, uzun boylu ve özenle yontulmuş bir heykeli andıran keskin yüz hatları olan melek, onun ustasıydı.

Bir gece yüzünde kanlar ile gelip ona dosyayı uzattığında, melek onunla gitmek istediğini söyledi.

"Sıkıldım. Ben de gelmek istiyorum." Can almaya hevesli miydi bilmiyordu, sadece yola devam etmek, bir şeyleri hatırlamak istiyordu. Hatırlamak önemliydi, değerliydi. Melek hayatında değerli bir şeyler olmasını arzuluyordu.

Tanrım... Bir şeyler fena hâlde yanlıştı. Çok büyük bir şeyi unutmuş gibiydi. Sanki unutursa öleceği bir şeyi zihninden silmişlerdi. O kimdi? Ailesi var mıydı? Evli miydi? Sevgilisi... O, sevebilir miydi?

Melek o gün bir şey yemedi. Evinden çıkıp kutsal kanatlıların cennet dedikleri o inanılmaz güçlü enerji akımına doğru adım attı. Kanatlarını kürek kemiklerinin arasına doğru içine çekti ve cennetinin kokusunu ciğerlerine gönderdi.

ATEŞLİ KANATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin