Perde 67- Gaye İle Tanışma

2K 221 115
                                    

Keyifle oku öcü!

En sevdiğim bölümlerden biridir ;))

Şarkı: Rammstein- Mein Herz Brennt

Max'in barındaydık.

Morgain incilerinden birini taşıdığı için artık hizmetkârım olan Max, gecenin bir vakti uykusundan uyandırılıp arka sokağa açılan kapıda karşısında kana bulanmış bir grup deliyle karşılaşmıştı. Aklını kaçırmasına tek engel olan şey ise bu delilerin içinde benim ve Meredith'in oluşuydu. Üzerindeki bisiklet desenli mavi pijamasıyla uykulu bir şekilde kapı aralığında belirdiğinde tek diyebildiği şey "Vay!" olmuştu. Sonrasındaysa kapıyı ardına kadar açıp içeri yerleşmemize izin verdi.

Aidan ve Draza insanlıktan uzaktan yakından nasibini almamış iki öküz kardeş oldukları için Max'e selam dahi vermeden barın tezgâhına yol aldılar. Max ise boynuna indirdiği tavşanlı mavi göz bandını yukarı çıkarıp dağınık sarı saçlarının ardına itti. Konuşmaya başladığında sesi uykudan kalkan herhangi sıradan bir fani gibiydi.

"Dönüşünüzün bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum." Sarılmak için Meredith'e hamle yapınca kız kardeşim geri çekildi. Kanların kurumaya başladığını tişörtünü parmağıyla çekiştirip, "Vampir pisliğine bulanmak istemiyorsan bence bana dokunma," dedi zoraki bir gülümsemeyle. Max iki elini teslim olmuş gibi kaldırdı. "Hepiniz saatlerce yıkanmaya ihtiyacınız var gibi görünüyorsunuz. Bir tek şu çocuk temiz." Manikürlü tırnaklarıyla odanın bir köşesinde Marcus'a çantasından çıkardığı eşyaları veren Urange'ı işaret etti. Haklıydı, peri gerçekten de tertemizdi.

"O tüm aksiyon boyunca tepede durup büyü kesesi fırlattı. Ama kese derken sevimli bir şey bekleme. Vampirlerin üzerine düştüğü an organlarını eritip patlatıyor." Ağzımı açıp parmağımı sokar gibi yaptım. Yüzüm şekilden şekle girerken Max'in bir gözü seğirir gibi oldu.

"Şu ufak şey mi insanları patlattı. Psikopat bir civciv ha?"

Meredith tezgâhtan aldığı havluya saçlarını siliyordu. "Civciv, periler için kullanmayı seçtiğimiz sözcüklerden biri değil. Parlak diyebilirsin. Bu onlara nedense küfür gibi geliyor." Durup kendi kişisel zorbalığına güldü. "Öte yandan kafileyi tanıtayım sana. Şu hâlâ kapı aralığında duran sessiz herif var ya, o Aloha. İçeri davet edilmeden giremez ve açıkçası davet etmesek daha iyi olur." Dirseğimle Meredith'in yumuşak karnına vurdum. "Zorbalığını başkalarında kullan. Aloha bizden biri. Ve Max onu içeri davet edecek."

Max'in kararsız mavi gözleri benim ile kapı aralığındaki gölge arasında gidip geldi. "Öyle mi yapacağım? Biraz tekinsiz duruyor Cass." Omuz silktim. "Geri kalanımız da rahibeler topluluğu değil, ayrıca sen benim hizmetkârımsın falan, bu yüzden hadi git ve davet et onu." Max bir kez daha kapıya bakınca kaşlarımı çattım. "Max, hadi. İnan bana o çok değer verdiğin şehrinde sokaklarda başıboş yarı deli bir strigoinin gezmesini istemezsin." Max aurası kararmış bir hâlde sırtını kamburlaştırarak kapıya yöneldiğinde Meredith'e döndüm.

"Kendini çok zeki sanıyorsun değil mi?" Kız kardeşim sorumu duymazdan gelerek turuncu saçlarına yapışmış parçalı kan öbeklerini havluya silmeye devam etti. Kollarımı göğsümde kavuşturup gözlerimi kısarak onu süzmeye başladım. "Neredeydin?" Meredith saçlarının yarısı artık rengi bombok olan sarı havlunun içindeyken başını kaldırıp bana baktı. Yeşil gözlerinde bir şeyler mi titreşmişti yoksa ben artık halüsinasyonlar da mı görüyordum emin değildim. "Ne demek neredeydin? Sizinleydim." Arkamda bir hareketlilik olunca omzumun üzerinden gelenlere baktım. Max, Aloha'yı içeri davet etmiş, sahnenin hemen önündeki masaya yönlendirmişti. Oturması için masanın üzerindeki ters dönmüş sandalyeleri indirmeye başladığında tekrar cadıya döndüm. "Bak, kız kardeş. Burada kıçını tek kollayan benim. İnsanlar sana güvenmiyor ve onları suçlayamazsın bile. Şu an hayatta sana güvenen tek kıza bakıyorsun ve yalan söylüyorsun. Bana yalan söylersen sana nasıl güvenmeye devam edebilirim?"

ATEŞLİ KANATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin