Perde 55- Kahverengi Gözlü Şeytan

3K 305 108
                                    

Selam bal!
Keyifle oku, yorumlarını beklemeeeekk!

Şarkı: Amaranthe- Crystalline

2 Ay Önce

Beyaz bir kar tanesi zarifçe havada süzülüyordu.

Dairesel hareketlerle gökyüzünde yüzerken hiçbir şey ona engel olamıyordu.

Öyle özgür ve güzeldi ki... O minicik hâli ile dokunulmazdı.

Kar tanesi havada süzülüp rotasında ilerlerken saklandığım gölgelerden çıkıp göğe baktım. Ona ulaşabilmek için parmak uçlarımda yükselip göğü kucakladım. Avuçlarıma bir şey konunca gözlerimi kırptım. Kâküllerim gözlerimi kapatırken öne eğilip ellerimi açtım.

Bu bir kar tanesi değildi. Bu küldü.

Kül tanesi avucumun içini ısıtırken gözlerimi kapadım. Öyle günahkâr ve kötücül gözlere sahiptim ki, saf bir kar tanesini bile küle çeviriyordum.

***

Bardak parmaklarımdan kurutulup taş zemine düşerken yerimde sıçradım. Gözlerim aralanıp beni gündüz gördüğüm kâbuslardan uyandırırken kırılan cam parçaları taklalar hâlinde dağılıyordu.

"Hedrick," dedim neredeyse fısıltıyla. Hedrick'in beni duyabilmesi için bağırmama gerek yoktu, o ve ben Meredith'in yaptığı bir büyü sayesinde iç seslerimizle dahi konuşabiliyorduk. Baş kara iblis saniyeler içinde yanımda bittiğinde tahtımda rahatsızca kıpırdandım.

"Ne istemiştiniz majessssteleri?" Elimle yerdeki cam parçalarını gösterdim. İblis başıyla onaylayıp gözden kayboldu. Son günlerde pek fazla konuşmama gerek yoktu. Hatta nefes almama da gerek yoktu. İstediğim kadar nefesimi tutabiliyordum. Gözlerimi kırpmasam da olurdu. Hatta yutkunmasam bile olurdu. Ama yutkunmazsam kendimi devamlı olarak sarhoş edemezdim. Ağır hareketlerle ayağa kalkıp sunağa doğru yürüdüm. Tanrılara kurban için hazırlanan sunağın hemen bitişiğine kocaman bir ziyafet masası hazırlanmıştı. Herhangi bir şeyi kutlamıyorduk, sadece bu masa artık hep böyleydi, hazır olmasını istiyordum. Birileri gelebilirdi... O, gelebilirdi. Ve geldiğinde Meredith ne derse desin çok acıkmış olacaktı.

O, yaşıyordu.

Ben yaşıyordum, teknik olarak.

İhtiyacım olmasa da derin bir nefes alıp masadaki şarap şişesine uzandım. Kapağını fırlatıp yeni bir kadehi doldururken gözlerim karıncalanıyordu. Kırmızı görüşü açmak için dayanılmaz bir istek duyuyor, bununla nasıl savaşacağımı bilmediğim için her seferinde görmezden geliyordum. Şişeyi bırakıp dolu bardağı dudaklarıma yaklaştırdığımda gözlerim hâlâ hissettiğim karıncalanma ile kapanmıştı.

Ağır, yapış yapış, baharatlı bir koku havaya usulca dağılırken bardağı tutan parmaklarımı sıkılaştırdım. Kendinden önce o berbat kokusu geliyordu.

"Yine mi içiyordun?" Meredith kafasının üzerinde âdeta yeni bir baş gibi pörtlemiş olan topuzunu hiç bozmadan yanıma gelmişti. O kadar hızlı hareket etsem kafamı yarabilirdim, zarafet meziyetlerimden biri değildi.

Kız kardeşim elimdeki bardağı çekince avuç içime bir boşluk hissi yayıldı. "Arkadaşın Aloha seni çağırıyor." Ben yanıt vermeyince yeşil gözlerini gözlerime dikti. "Gitgide daha da vahşileşiyor. Ona katlanamıyorum." Üst dudağım keyifle kıvrıldı. Meredith bizi anlayamazdı. O kötüydü ama kötülüğü hiç anlamamıştı. O bir seçim sebebiyle kötü olmamıştı, böyle doğmuştu, iyiyi ve kötüyü tercih etmediği için bilemiyordu. Ben biliyordum. Ne anlama geldiğini bile bile seçmiştim kötüyü.

ATEŞLİ KANATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin