4. Sahne

597 53 3
                                    

Müzik; Dust room
Indila/ Derniere danse

Bazı evler vardı içi huzurla kaplı, kahkaha sesleriyle dolu mis kokulu yemeklerle dolu evler. Kendimi bildim bileli o evlerde büyüme hayaliyle yanmıştım. Bizim evimiz kahkaha sesleriyle değil kavga sesleriyle dolu olurdu.

Bizim evimiz korkuyla kaplıydı, bizim evimiz mis gibi yemekler kokmazdı, kan kokardı.

Oysa ne çok sıcacık bir gülümseye muhtaç kalmıştım. Sıcak bir aile, kahkahaların havada uçuştuğu bir masa görmeyi ne çok istemiştim. Babamın olmadığı zamanlar annem elinden geldiğince bizimle vakit geçirmeye çalışırdı.

Babamdan gizli yaptığımız kurabiyeyi nasıl unuturdum ki. Annem mesaiye kaldığı bir gecenin parasını babama vermemiş o evden gittiği gibi markete çıkarak kurabiye malzemelerini alıp bizi mutfağa sokmuştu.

Neşeyle bol kahkahayla yaptığımız kurabiyeler evi mis gibi kokutsa da sonu yine bir kabusla bitmişti. Babam o kurabiye değil bize yedirtmek dokundurtmamıştı bile. Üçümüzün ellerinide ocağa basıp cayır cayır yanmasını sağlamıştı.

Sırf bir daha kurabiye yapmayalım diye aylarca ellerimiz sargılı bir şekilde dolaşmıştık. Vurduğu dayaklar değilde en çok canımı bu acıtmıştı. Ellerim ilk kez o zaman ateşe değmişti. Sonra zaten hiç durmamıştı...Şiddettin her türlüsünü acı çeke çeke görmüştüm.

Abimle yıllar sonra hayallerimizi gerçekleştirmek için bir ev kurmuştuk ama hiçbir şey istediğimiz gibi değildi, bizim hayallerimizin başı annemdi...

Önünde durduğum evi sessizce izlemeye devam ettim. Bundan bir ay önce bu eve gelip bir an önce abimle birlikte sohbet ede ede yemek yemek için can atarken şimdi bu eve girmek bana bir ölüm gibi geliyordu.

Duyduğum havlama sesiyle gözlerim bahçede sabırsızlıkla beni bekleyen Marcusla kesiştiğinde gülümseyerek demir kapıdan geçerek koşarcasına bana gelen Marcusa sıkıca sarıldım. Sevinçle yerinde zıplayıp patilerini göğsüme bastırırken başına öpücükler kondurdum.

"Çok özledim seni çok!" dediğimde dili hevesle yüzümü yalamaya başlamıştı. Kıkırdayarak kendimi geri çekmeye çalışırken çimenlere uzanıp Marcus'un üstüme çıkmasını sağlamıştım.

"Kızım, affet beni olur mu? Kızıl'ın bir süreliğine kendini toparlaması lazımdı."

Yüzümdeki hafif gülümsemeyle Marcus'un yanaklarını sıkarken kendini geriye doğru çekerek evin kapısına doğru koştuğunda derin nefes vererek ayağa kalktım. Demek Marcusta evimizi özlemişti.
Cebimden anahtarı çıkararak istemeye istemeye kapıyı açtığımda Marcus anında içeriye girerken evimizin mis kokusu burnuma doldu.

Bu ev bana her zaman abim gibi kokardı. O bu evi bizim için yapmıştı. Şimdi beni bu evde yapayalnız bırakmıştı. Gözlerim sessizce evin içerisinde dolaşırken kanepenin üzerinde duran cekette takılı kaldı.

Efdal'in ceketi.

Bu ceketi mezuniyetimde giyecekti...

Yavaş adımlarla ceketin yanına gittiğimde ellerim cekete uzandı. Kokusunu içime çekmek istercesine ceketi burnuma götürdüğümde abimin mis kokusu burnuma doldu. Göğüs kafesim beni zorlarcasına sıkışırken cekete daha sıkı sarıldım.

Nasıl özledim seni bir bilsen...Bir bilsen sana nasıl sıkı sıkı sarılmak istediğimi. O zaman çıkıp gelebilir miydin yanıma? Hep böyle mi olacaktı. Kokunla mı avutacaktım kendimi. O da bir gün gidecek...O zamanda hatıralarınla mı avutacağım kendimi?

Marcus bacaklarıma patilerini yasladığında başımı aşağı inerek ona baktım. Marur bakışla sessizce bana bakarken gücüm kalmamışcasına yere çökerek ona sıkıca sarıldım.
"Abim gitti Marcus," dediğimde dişlerinden bir mırıltı dökülürken zorlukla yutkunarak başımı pencereye çevirerek puslu havaya baktım.

AfitapDonde viven las historias. Descúbrelo ahora