36. Sahne

433 35 0
                                    

Bu hayatta en çok korktuğumuz şey yüzleşmeye hazır olmadığımız geçmişimiz ve travmalarımızdı öyle değil mi? Kimisi çocukluktan, kimisi bir hafta öncesinden, kimisi yılar öncesinden kalma geçmiş ve travmalardı fakat öyle bir an oluyordu ki...Korktuğun o şey senin başına geliyordu.

Bu zamana kadar yüzleşmek istemediğim geçmişim tam 14 saat boyunca bana eziyet etmişti. Korkularım, haykırışlarım, yalvarmalarım, inci tanesi gözyaşlarım. Geri gelmişti hepsi...Canımı yakan geçmişim tokat gibi çarpmıştı yüzüme.

Çocukluğumun canavarını öldürsem ne faydaydı değil mi? Onun izleri silinmiyordu, onun izleri asla silinmeyecekti. Nasıl dayanmıştım bilmiyordum. Nasıl onca saat o klasik müzik eziyetine dayanmıştım hiç bilmiyordum. Dayanabilmişte değildim gerçi, yıllarca her acıya katlanan ben daha fazla kaldıramadım geçmişimi.

Orada onca saat nefes nasıl alıştım, nasıl ağlamıştım bilmiyordum. Tek bildiğim delirip kendimle birlikte kulübeyi yakıp bu eziyete son verdiğimdi. Ben ilk defa kendi canıma kıymıştım.

Artık bir canavarım daha vardı fakat bu daha korkuncuydu..O yaşıyordu. Çelebi benim en büyük canavarımdı.

Sırlarımı, korkularımı, yenilgilerimi, zayıf noktalarımı bilen adam beni öldürücü darbeleriyle delirtmeye ve canıma kıymama yemin etmişe benziyordu ve eğer böyle devam ederse..başaracaktı.

Anahtar beni en sonunda delirtecekti.

Fakat buna engel olabilecek beni delirmekten kurtarabilecek tek bir adam vardı. Kuzgun Arıca. Beni oradan kurtaran kahramanım...Ve belki de abimden sonra varolabilecek tek kahramanımdı. O  alevlerin içine hiç düşünmeden atlamış beni ordan kurtarmıştı.

Ve en önemlisi, Kuzgun Arıca yeminini bozmuştu.

O zehirli sarmaşık gibi gördüğü kollarını en sonunda bana dolamış beni sıcacık göğsüne çekerek sıkıca sarılmıştı. Her şeye rağmen yarım yamalak hatırladığım o an nefes almayı bile unuttuğum o an, deli gibi huzuru hissettim cenneti...

Ve bana ettiği itirafı..Ne demişti o öyle?

Seni seviyorum...

Sana aşığım...

Sana tapıyorum...

Şimdiyse onun sıcacık yatağında cenin pozisyonunu almış bir saattirde olduğu gibi şiddetle yağan yağmurun camlara sıçramış damlalarını seyrediyor onların tıpkı 14 saattirde olduğu gibi ağladıkça akıp giden gözyaşlarımı görüyordum. O anın üstünden 4 saat geçmişti. Herkes korkuyla ve merakla benden bir tepki beklemiş bense tek bir tepki dahi vermeden öylece Kuzgun'un kucağında yol boyunca gözlerim kapalı durmuştum.

O da yanımdan bir an olsun ayrılmadan eve geldiğimizde beni yatağına yatırmış arkamdan bana sımsıkı sarılarak saçlarımı okşamaya başlamıştı. Bir ara doktor gelmiş beni muayene ederek bir zehirlenme yaşamadığımı ancak bir serumun iyi gelebileceğini söylemişti. Kuzgun yine de yanımdan ayrılmamıştı, serum bitmişti gider sanmıştım ama yine gitmemişti. Ve hâlâ yanımdaydı.

Artık korkmuyordu, artık benden gitmiyordu...

Gözlerimi bir anlığına camdan çekerek belime sımsıkı sarılmış kollarına kaydı. Gülümsemek istedim fakat yapamadım. Sanki hislerim beni tamamiyle terk etmiş ve bir tepki vermeme engel oluyordu,

"Konuşmayacak mısın benimle," dedi kısık bir sesle. Umutla benden bir cevap bekledi fakat susmaya devam ettim. Konuşmak istemiyordum.

"Hiç mi?" dedi yeniden. Bense ona cevap vermekten kaçmak istercesine gözlerimi sıkıca yumdum. O sırada odanın sessizliğini kapının tıklanması bozdu ve biz daha gel demeye kalmadan odanın kapısı sakince açılıp kapatıldı. Belimdeki kollar geriye doğru çekildiğinde bir an boşluğa düşer gibi hissettim.

AfitapWhere stories live. Discover now