14. Sahne

425 40 7
                                    

Bir hafta geçmişti, her şey aynı düzenine geri dönerken Ceylin için aynı şey geçerli değildi. Kendini tamamen Kartaldan uzaklaştırıp eskisi gibi her gece bıkmadan usanmadan cinayetler işlemeye başlamıştı.

Kartal'ın yanına gitmiyor, telefonlarını açmıyor sadece cinayet işliyordu. Ondan kaçmak istiyordu, ondan kaçıp Kartal'ı kendinden kurtarmak istiyordu. Böylece kimse Kartal'a zarar vermez zannediyordu. Ceylin yine tüm suçu kendinde bulmuş omuzlarına yeni bir yük eklemişti.

Bu bir haftada cinayet işlemediği sıralardaysa kendisini içkiye vuruyor sarhoş olana kadar şişeleri devirmeye devam ediyordu. Aklını bulandırıp hiçbir şey düşünmemek ve yalnızca içmek istiyordu. Tıpkı alkolik insanlara dönüşmüştü.

Tek istediği şey yalnızlıktı. Yalnız kalmak, kimsesiz kalmak. O bu hisse öyle çok alışıktı ki...Yabancılık çekmiyordu, aksine kimsesizlik Akçanın ortaya çıkmasını sağlıyordu.

İşte bu da en zehirlisiydi, en tehlikelisi, en korkuncu.

Kim zehirli bir sarmaşığın bile bile etrafını sarmasına izin verirdi ki?

Ceylin vermişti, çünkü onun tek istediği şey yok olup gitmek ve bir daha varolmamaktı.

Akça onu tamamiyle ele geçiriyordu sanki, ama bu Ceylin'in umrunda değildi, zaten buna bile bile izin veremde kendisi değil miydi?

Ceylin bile bile kendini bitiriyordu.

Dalgınca kanlı ellerini silerken gözleri arada bir leşini yere serdiği herife kayıyordu. Hissizce gülümseyerek başını yana yatırdı. Öldürdüğü adam bir kadın ticaretçisiydi.

Bu adamı yok ederken ilk önce kadınları serbest bırakıp hepsine o adamın kadınlar sayesinde kazandığı tonlarca parayı onlara vererek kadınları özgür bırakmıştı. Sonraysa kurbanını deposuna getirerek tonlarca işkenceler yaparak onu öldürmüştü.

"Artık o kadınlar mutlu." diye fısıldadığında içi içine sığamıyordu sanki.

Mutluydu, çünkü onlarca kadını kurtarmıştı.

Mutluydu çünkü dünya bir pislikten daha kurtulmuştu.

Başının dönmesini umursamadan kurbanını ortadan kaldırarak arabasına atlayıp eve doğru sürmeye başladı. Sarhoştu, yine sayamadığı kadar alkol almış kafasını bulandırmıştı. Nereye gittiğini bilmeden sürdüğü yolları evi sansa da o bambaşka eve gitmişti.

Sarsak adımlarla arabadan inip eve doğru yürümeye başladığında cebinden anahtarını çıkararak kapıyı açmaya çalışırken bir türlü açamadığı kapıyla kaşları çatıldı.

"Niye açılmıyor bu," diye homurdandı. Kapı bile eve girmemesi için uğraşıyordu sanki.

Gözleri hafif bulanık gördüğünden yüzü buruşurken bir kez daha kapıyı açmak için şansını denemişti fakat kapı yine açılmamıştı. Oflayarak başını sertçe dış kapıya vurdu. "Açılmazsan açılma be, ben de kapıda yatarım o zaman!"

Bedenini yorgunlukla kapıya yasladığı sırada aniden kapının açılmasıyla Ceylin çığlık atarak geriye savrulurken beline sıkıca sarılan kollar yere düşmesine engel olmuştu.

Uçuyor muydu yoksa?

Neden hâlâ yere düşüp kalçasını kırmamıştı?

Kısık gözleriyle bulanık gördüğü adamın kim olduğunu çözmeye çalışırken gördüğü ela gözlerle kimin olduğunu anlamıştı.

"Senin benim evimde ne işin var ya?" diye mırıldandı şaşkınca.

Uyuşan dilinden dolayı zorlukla konuşmasıyla Kuzgun Ceylin'in sarhoş olduğunu anlarken başını onaylamazca sallayarak onu doğrultmuştu. Bir haftadır Kartalla birlikte bıkmadan Ceylini aramıştı ve beklemediği şeyse aradığı kızın kapısına gelmesiydi.

AfitapWhere stories live. Discover now