25.

7.5K 193 18
                                    


Hadi bir farklılık yap ve seni hüzünlendiren bir şarkı ile oku, keyifli okumalar :)

____________________________________

-25-

Saat 18:15,

Cihandan hâlâ ses yok.

Hava iyice bozdu. Bu yağmurlar bir şeyin habercisimiydi?

Neredesin cihan?

Camımın önüne tekrar yaklaştım, umutsuz gözlerle karşıyı süzerek. Koskoca damlalar camı kıracaktı sanki. Çok sık ve büyük damlalar camımı temizliyordu âdeta. Gözümü hiç ayırmadan bakıyordum karşımdaki yapıya. Eve geldiğimden beri hatta. Ama bir tık yoktu, bir değişiklik, bir mesaj, bir çağrı. Hiç bir şey.

Kötü bir şey oluyordu, hemde çok kötü bir şey oluyordu. Benim içim böyle zamanlarda çok huzursuz olurdu. Yağmur ve bu fırtına, bu kara bulutlarda sanki bana "Kötü bir şey oluyor" diye bas bas bağırıyordu. Gene ağlayasım geliyordu işte. Gene olmuştu o duygu. Buna kıyamamak mı deniyordu? Yoksa korku muydu? Uzun ve sıkıntılı bir nefes vererek camı açtım. İyice yaklaştım dışarıya doğru. Kapattım gözlerimi. Yüzüme çarpıp giden damlalarla daha da ağlamaklı olmuştu gözlerim. Sonuçta yağmurda kimse anlayamazdı ağladığımı.

Cihanın ne halde olduğunu, nerede, kiminle nasıl ve hangi halde olduğunu düşünmek beni bitirmişti. Beynimi, yüreğimi yıkamıştı bütünlüğü. Mahvetmişti...

Mahvetmişti beni cihan. Apaçık ortadaydı ona âşık olduğum.

Peki doğru muydu beni öpmek istemesi? Gerçekten de öpmek mi istemişti beni? Yoksa rüyamıydı? Rüya gibiydi sanki. Emin olamıyordum gerçekliğinden. Hem "benden uzak dur" diyip, hemde "Seni öpmemek için kendimi zor tutuyorum" demesi hayal üsütüydü. Ama hangisi yalandı?

Zihnim iyice bulanmış durumdaydı. Hava yağmurla birlikte iyice esmeye başladığında rüzgar odadaki perdeleri coşturuyordu. Islak yüzüme vuran esinti üşütmüştü yüreğimi. Hasta olacağımı bile bile dikildim o camın önünde. Ölsemde gebersemde hiç umrumda değildi. En azından bir nebze olsun rahatlardı kalbim, aklım.

Gözlerimi açtım ve aşşağıdaki eve tekrar baktım. Kirpiklerimden düşen damlalar görmemi engelliyordu.

"Sonucu ne olursa olsun, seni bulucam... Ve sana haykıracağım..."

Yüzümde masum bir tebessüm oluşurken yavaşça kafamı kaldırarak gökyüzüne son bir kez baktım. Camın önünden ayrılıp camımı kapattım. Pijamalarımı çıkartıp altıma siyah pantolonumu giyindim. Üsütüme gri sweatimi giyinerek kısa, bol siyah deri montumu giyindim. Saçlarımı taradım ve montumun içine koymayı tercih ettim. Hava yağmurlu olduğu için gri sweatimin şapkasını kafama geçirdim. İnce siyah çantamı çapraz takarak boynumdan geçirdim.

Merdivenlerden aşşağı hızlı adımlarla, hatta uçar adımlarla inmiştim. Siyah deri botlarımın fermuarlarını dizime kadar çekmiştim. Simsiyahtım şimdi, aynada kendime baktığımda fark etmiştim bunu. Bir işaret daha. Bir şeyin yası mıydı bu?

Kapıyı açıp hiç düşünmeden çıktım.

Hızlı adımlarla önce abisinin kapısını çaldım.

"Ender!" diye bağırdım kapıya yumruklarımı geçirirken.

Kapı bir kaç saniye sonra panikle açıldı. Gözlerim direk yüzünü odakladı.

"Cihan nerde?"

Yüzünden panik olduğu belliydi. Göğsü belli ediyordu endişeli olduğunu.

"Cihan nerde ender?!"

"Bilmiyorum!"

Öylece yüzüne bakmaya devam ederken, o kafasını iki eli ile kaşıyıp sıkıntılı bir nefes verdi.

"Cihanı bulmam gerekiyor"

Yağmurlu hava yüzünden gürültü fazlaydı ve ben hâlâ kapının önündeydim.

"Benimde" diyerek karşılık verdi.

"Benimde... Ama önce biraz daha beklememiz lazım, daha öncede böyle durumlarla karşılaştım, eğer başı dertte değils-?"

"Ya ender, sabahtan beri aramıyor musun!? Açmıyormuş, bana öyle demedinmi?"

"Orası öyle ama..."

"Aması yok ender, ben cihanı kaybedemem" dedim yüzüne ciddi bir şekilde bakarak. O da hafif şaşgınca gözlerini açtı.

Evin yanındaki masada arabının anahtarları gözüme çarpmıştı. Aklıma gelen tehlikeli fikir canlandırmıştı zihnimi.

İçeriye bir adım attım.

"Sen nerede takılıyor demiştin, şu yerin adını bir daha söylesene?" diyerek bir adım daha attım.

"Saçmalama oraya gitmeyi falan düşünmüyorsun heralde. Hemde orası bir kadın için çok tehlikeli. Asla -"

"Ender!"

Bir kaç saniye düşünerek arkasını döndü. Ensesini kaşıyarak kendi kendine mırıldanmaya başladı. Tam o sıra hızlıca anahtarları aldım ve montumun cebine soktum.

"Bak bu çok tehlikeli çiçek, beni anlıyormusun? Bunlar oyun değil? Bunlar gerçek? Bunlar tehlikeli gerçekler. Canın yanıcak. Peşine düşme artık. Bırak, uzak dur. Birbirinize zarar vericeksiniz, en çokda  sen zarar göreceksin, neden anlamak istemiyorsun?"

"Bilmiyorum, olmuyor, duramıyorum, durduramıyorum, uzak kalamıyorum, canım yanıyor, ondan uzaktayken canım yanıyor, belki onunlayken de yanıcak ama en azından onun yanında olacağım, işte o zaman hiç bir şey umrumda olmaz"

Sessizce dinlemişti söylediklerimi, hiç bir tepki vermeden. Bir şey söylemesini bekliyordum. Ağzını yavaşça araladı.

"İşte bundan korkuyordum..."

____________________________________

- Şarkı önerisi isteyenler?

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin