32.

6K 169 68
                                    


____________________________________

-32-

A.

Küçükken babamın bana aldığı bir oyuncak at vardı. Heybetli tahtadan bir at. Çok severdim atları küçüklüğümden beri.

Bir gün o atı aldı ve götürdü. Daha 7 yaşındayken bile izin vermemişti çocuk kalmama.

"Koskoca oldun, bunlarla ilgileneceğine git ders çalışta büyük adam ol."

Babamında zor bir gençlik geçirdiğini biliyordum. Çocuğuna da aynı disiplini göstermesi çok şaşırılır bir durum değildi. Arkadaşlarım, ayaklarında topla futbol oynarken ben onlara sadece bakabiliyordum. Bir gün o tahta atı benden aldığında, ağlayarak uyumuştum akşamına. Ve o gün kendime bir söz verdim. O günden bu güne hep hatırladım o sözü.

"Ben küçültürsem gözümde derdimi...
İşte o zaman büyütür derdim beni..."

Bu söz hayatımın merkezine oturduğunda, hiç bir zaman dert etmedim dünyevi şeyleri kafamda. Duygusaldım ama çok gülmezdim, yada ağlamazdım. Ağladığım tek gün babamı uçak kazasında kaybettiğim gündü. Ne kadar benden küçüklüğümü çalsada, bugünleri bana o kazandırmıştı. Ne kadar tahta atımı alıp götürsede, şimdiki at çiftliğimi ona borçluydum. İşte böyleydi hayat. Bir şey alırdı, ama mutlaka daha güzel bir şey verirdi.

Şimdi ise iki çift kahveydi aklımı başımdan alan. Mercekleri, mavilerimi bulunca içimde ki bir şey cız ediyordu sanki, nefesim kesiliyordu. Onu ilk gördüğüm an, gülüşünü, saçlarının her zerresini, pembenin en güzel tonundaki dudakları, badem gözleri, fındık burnu. Âdeta almıştı tüm nefesimi kokusu, dokunuşum yakmıştı alev alev tüm vücudumu.

Yavaş yavaş aklımın çeperlerinden geçerken varlığı, içeri sızıyordu bir mürekkep gibi kalbimden. Korkuyordum...

Mürekkebin lekesi çıkmıyordu...

...

Şuan baktığım maviler çok tanıdıktı. Azat ellerini cebine koymuş bana bakıyordu oturduğum yerden. Gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı ve kolları yarıya kadar sıvanmıştı. Bir odaya getirmişlerdi beni. Depomuydu burası? Odada Azat, ben ve adamından başka kimse yoktu.

"Hadi çıkar şu malı Çiçek" dedi bana bakarak sakin ses tonuyla. Sinirlendiğini sabit ve gergin kalın kaşlarından anlayabiliyordum.

"Ne malı?"

Oyalamak amaçlı söylediğim bu soru üzerine kahkaha atarak arkasını döndü. Elleriyle kafasını kaşıdı. Ve tekrar yüzüme baktı.

"Ben mi alayım!? Sen mi çıkartıyorsun!?"

Bağırarak söylediği cümleyle titremiştim. Yere bakarak beklediğimde yanıma eğildi ve gözlerimin içine baktı.

"Beni zorlama" dedi ciddi bir şekilde.

Nefes alış verişlerimin sesi artarken paniklemeye başlamıştım. Şimdi ne yapacaktım üzerimdeki kürkü ve silahıda almışlardı ancak malı almamışlardı. Üzerimi aramak yerine neden benden istiyordu ki? Bir mafya ya göre ikinci bir kibar hareket daha...

"Bak neyden bahsettiğini bilmiyorum, tamam mı? Ben sadece-"

"Sence ben aptalamı benziyorum!? Ya şu malı çıkar ya da ben üzerindekileri... "

Sondaki cümlesini yüzüme sesini alçaltarak  söylemişti. Yutkunarak ellerimi nereye koyacağımı bilemezken, acilen bir çağre düşünmeliydim. Malı canım pahasına korurken, sözümün eri olmam gerektiğini tekrar anlamıştım. Ben Haluğa bir söz vermiştim ve malını koruyacağımı söylemiştim. Şimdi buralara kadar gelmişken malı onlara kendi elimle teslim edemezdim. İçimden mucize isteyen dualar ederken yukarda ki silah çatışmalarının devam ettiğini bir anlık oluşan sessizlikle fark ettim.

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Where stories live. Discover now