2. Bölüm

933 234 110
                                    

Telefon çalarken Ozan açtığında ne diyeceğimi düşünüyordum. Daha ikinci çalışında açtığında dilimi yutmuş gibiydim.

Gök gürlüyordu. ''Alo.'' dedi Ozan pürüzsüz bir sesle. Sesinde herhangi bir tedirgin ifade yoktu.

''Alo Ozan. N'aber?'' dedim ilk aklıma gelen cümleyi söyleyerek.

Sorumu yanıtlamak yerine bana ''Ağladın mı?'' diye sordu. Ağlıyor muydum? Elimin tersiyle yanağıma dokundum. Islaktı. Gözümden yaş geldiğini fark edemeyecek kadar bilinçsizleşmiş miydim?

Ağladığımı anladığı için küçük bir lanet mırıldandım çünkü ağlamak beni onun karşısında savunmasız kılıyordu ve bu en nefret ettiğim şeylerden biriydi. Ne zaman ağlasam beni sığınağına çekiyordu. Kendimden emin olmayan bir sesle ''Hayır, ağlamadım.'' dedim yanağımdan akan yaşı silerek. Sesim tahmin ettiğimden daha kuru ve yorgun çıkmıştı. Ve bu söylediğime ben bile inanmamıştım, onun inanmasını bekleyemezdim.

''Ada ağladın mı?'' diye sordu tekrar. Ve düşüncelerim kumdan bir kale gibi dağıldı.

''Hayır.'' Cevabım herhangi bir inkar istemediğimi belirtecek kadar netti.

Ozan konuşmak istemediğimi anlamış olacak ki küçük bir onayla konuyu geçiştirdi. ''Peki öyleyse. Neden aramıştın?''

''Kitabım sende kalmış... O gün sendeydi? Restoran'dan çıktıktan sonra almıştın?'' Normal cümle kurmuştum ama ses tonum soru sorar şekildeydi.

''Doğru, evet. Kitap evde. İstediğin zaman gidip al. Annem sana verir.'' Eskiden beni görmek için can atan, benimle biraz daha konuşmak için çabalayan Ozan gitmiş, yerine her şeye kısa cevaplar veren ve beni görmekten kaçan Ozan gelmişti.

''He bir de şey, bir ceketin kalmış bende. Onu da getireceğim.''

Sesli bir nefes verdi. ''Tamam sen bilirsin.'' Ceket umurunda değildi anlaşılan.

''Tamam ben evine gider alırım o zaman.''

Ben telefonu kapatmak için hazırlanırken Ozan kısık bir sesle ''Ada, yarın..'' dedi ve bir süre sustu. Ben herhangi bir tepki vermeyince de konuşmayı kesti ve ''Her neyse, kendine iyi bak.'' diyerek ben daha cevap vermeden telefonu kapattı. Şaşırmıştım. Yarın derken ne demek istemişti? Bu soruyu aklımın en ücra köşesine attım ve ceketi yan tarafıma koydum. Yere ikimizin bir fotoğrafı düşmüştü. Bu dönemin son gününde çektiğimiz bir selfie fotoğraftı. Ozan tüm dişleri görünecek şekilde gülüyordu. Ben ise sadece gülümsemiştim. Belki saklamak ister düşüncesiyle fotoğrafı tekrar ceketin cebine koydum. Odada gereğinden fazla oyalanmıştım, bu yüzden hızla mutfağa gittim ve su şişemi alıp evden çıktım.

Hala gök delinmiş gibi yağmur yağıyordu. Arabama koşarak gitmeme rağmen sırılsıklam olmuştum.

Direksiyonun başına geçtiğimde telefonumu telefon tutucuya koydum ve dayımı arayıp arabayı çalıştırdım. Beş kez çalmasının ardından açmıştı.

''Ada, güzeller güzeli kızım benim. Nasılsın?'' dedi dayım sevgi dolu sıcacık sesiyle.

''İyiyim dayıcığım. Hastan mı vardı, geç açtın telefonu. Meşgulsen sonra arayayım.''

''Yok kızım klinikte değilim. Evdeyim. Kahvaltı yapıyoruz Güneş'le. Telefon salonda kalmış, duymadım.''

Cevap vereceğim sırada arkadan ''Ablacığımmmmm.'' diye bir ses duydum. Kardeşim dayımla olan konuşmamı sabote ediyordu. ''Nasılsın?''

GEÇMİŞİN TUTSAKLARI  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin