29. Bölüm

932 167 116
                                    

Roma, 23 Ekim Çarşamba

''Deniz.'' dedim kaldığımız otelin camından dışarıya bakarken. Bütün Roma ayağımızın altındaydı ve o meşhur tarihi kolezyum tüm güzelliğiyle gözlerimizi şenlendiriyordu. "Deniz burası çok güzel."

"Bir de nazlanıyordun gitmeyelim diye. Bak şimdi burası bize o kadar iyi gelecek ki geri dönmek bile istemeyeceksin." dedi Deniz arkamdan bana sarılıp. Aynı zamanda hem konuşuyor hem de boynumun açıkta kalan kısmına tatlı tatlı öpücükler bırakıyordu. Başımı başına doğru yasladım.

"Hmm. Diyelim ki dediğin gibi oldu. Geri dönmek istemediğime ve her şeyi geride bırakıp burada kalmaya karar verdim."

"Senin yanında, burada kalırdım." dedi hiç düşünmeden.

"Gerçekten mi?" dedim şaşırarak. Böyle bir şeyi yapabileceğini hiç düşünmüyordum çünkü Deniz'in yönettiği bir şirket vardı, ailesi vardı, Uygar vardı. Onu İstanbul'a bağlayan onlarca sebep vardı ve o burada kalabileceğini söylüyordu.

"Ada, sensiz yaşayabileceğimi mi düşünüyorsun?" dedi tam kulağımın yanına bir nefes verip ardından nefesinin değdiği yeri öperek. İçimde uyanan hissi bastırmak için başımı yana eğerek omzumu kıstım ve boynumu sakladım.

"Deniz, dur." dedim ona dönerek. Bakışları yüzümde geziyordu ve ben bu bakışı biliyordum. Beni öpmek istiyordu. Kollarını belime sımsıkı sarıp beni iyice kendine çekti. "Otelde mi duracağız? Hadi gel dışarıya çıkalım, gezilecek bir sürü yer var." dedim bakışlarını dağıtmak isterken.

"Dinlenelim biraz." dedi burnumu burnuyla severken. Dinlenmek istemiyordu. Aklında başka şeyler vardı, yüzündeki şapşal ifadeden anlayabiliyordum.

"Deniz, uçaktan indiğimizden beri odadan çıkmadık. Saatlerdir dinleniyoruz zaten. Hem sen acıkmadın mı? Bak İtalya'dayız. Pizza yiyelim, spagetti yiyelim. Ve sen hani benim gibi miskin olmak istemiyordun? Dışarıdan mı izleyeceğiz bu manzarayı? Bunun için gelmed-"

Deniz beni öperek susturduğunda direnmedim. Zaten kısa bir buse kondurmakla yetinmişti. "Senin bu çenen mi düştü ne oldu? Bir şey oldu sana." dedi sırıtıp. Ardından çenemi tuttu ve başımı sağa sola salladı.

"Mutlu olunca çenem düşüyor." dediğimde gülümsedi.

''Mutlusun yani?'' dedi, beni mutlu ettiğini benim ağzımdan duymayı istediğini fark ettim.

''Mutluyum tabii. Seninle uyuyorum, seninle uyanıyorum. Seni istediğim zaman öpebilme ve saçlarına istediğim zaman dokunabilme özgürlüğüne sahibim.''

Sırıttı. ''Ada, bunları sevgilim değilken de yapıyordun.''

''Sen başlattın.'' dedim savunmaya geçerek. ''Ayrıca evime geldiğinde beni öpmeseydin benim aklımdan asla böyle bir şey geçmezdi." Deniz elini belime indirdi ve beni iyice kendine bastırdı. Diğer eliyle de yanağımı seviyordu. "Hatta o resepsiyon ziline bastığında çok şaşırdım."

"Uygar aramasaydı seni öpecektim." dedi kaşlarını çatarak. "Bu çocuğa sinyal gidiyor herhalde. İlk anlarımızı hep o bozuyor." Kısık bir sesle güldüğümde gülüşümden öptü. "O zili alsana evden."

"Beni öpmek istediğinde o zile mi basacaksın yani?" dedim işaret parmaklarımla göğsünde hayali şekiller yaparken.

"Ben seni hep öpmek istiyorum." dedi büyük bir gülüşle. "Yani o yüzden istemiyorum. Anılarımızın olduğu parçaları saklamak istiyorum sadece."

GEÇMİŞİN TUTSAKLARI  (+18)Where stories live. Discover now