20. Bölüm

932 169 57
                                    

Elizabeth Bay Darcy'nin bu hallerini şaşkınlıkla izliyordu, ancak tek bir kelime dahi etmedi. Birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra Bay Darcy tedirgin bir halde Elizabeth'in yanına geldi ve nihayet konuşmaya başladı.

'Bu zamana kadar uğraştığım boşuna. Fayda etmiyor, duygularımı bastıramıyorum bir türlü. İzin verirseniz eğer, size olan sevgimi göstermek istiyorum artık. Size hayranım, sizi seviyorum hem de büyük bir tutkuyla seviyorum.'

"Eveeet bugünlük bu kadar yeter." dedi Deniz ve kitabı kapatıp çekmecenin üzerine bıraktı. Saatlerdir Deniz'in yatağında yatıyorduk ve Deniz aralıksız bir şekilde bana kitap okumuştu. Kollarının arasından bir an bile ayrılmamıştım. Başım da hep göğsündeydi.

"Ama Deniz." diye nazlandım. "En güzel yerinde bıraktın."

"Ne güzel işte, şimdi merakla bekleyeceksin ve okumam için heyecanlanacaksın." dedi sırıtarak. "Hem artık gözlerim ağrımaya başladı. Hem de uykum geldi. Biraz dinlenmemiz lazım. Saat bire geliyor."

Gece yarısına ne zaman geldiğimiz hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Tek düşündüğüm Deniz'in yanındayken zamanın ne kadar da çabuk geçtiğiydi. Sanki birileri akrep ve yelkovanı zorla arkasından ittiriyordu. "Tamam o zaman uyuyalım." dedim ve gece lambamı kapatıp tekrar Deniz'e sarıldım. "Elizabeth de Bay Darcy'yi seviyor mu?" dedim merakla. Deniz'in bana yine ne kadar sabırsız olduğumla alakalı kelimeler söyleyeceğini ve Okuyunca öğrenirsin diyeceğini düşünüyordum ama beni yanıltmıştı.

"Bilmem, sence seviyor mu?" dedi merakla. Sanki kitaptaki karakterlerden bahsetmiyordu, sanki bu soru bana yönelttiği bir soruydu.

"Bence seviyor." dediğimde derin nefesini saçlarımın üzerine bıraktı.

"İyi uykular Ada." dedi gece lambasını kapatarak.

"İyi uykular Deniz." dedim yorgun bir sesle. Deniz'le uyumaya o kadar alışmıştım ki hayatımdan çıktığında onsuz nasıl uyuyacağımı bilmiyordum.

4 Ekim, Cuma

"Deniz, uyan çabuk." dedim Deniz'i uyandırmaya çalışarak. Saat öğlen on ikiye geliyordu ve daha önemlisi Deniz işe geç kalmıştı. "Deniz uyan hadi. Sana diyorum." dedim ve kolundan tutup onu sarstım. "İşe geç kaldın."

Mırıldanarak bir şeyler söyledi ama gözlerini açmamıştı. "Bugün evden çalışacağım." dedi kolumdan tutup beni yatağa tekrar yatırırken.

"Evden mi?" dedim mahcup bir sesle. "Yani seni boşuna mı uyandırdım?"

"Evet, evden." dedi ve beni sırt üstü yatırıp başını göğsüme koydu. "Ayrıca Uygar şirkette, o halleder."

Sanki biri bana komut vermiş gibi parmaklarımı Deniz'in saçlarının arasına daldırdım. "Özür dilerim uyandırdığım için."

"Yok, özür dileme. Yeterince uyuduk... Bu arada sen acıkmadın mı? Neredeyse yirmi dört saattir bir şey yemiyoruz."

"Acıktım. Aşağı inelim istersen."

"Hmm." dedi düşünceli bir sesle. "Yalnız Ülkü abla izinli, pazartesi gününe kadar olmayacak. Kız kardeşi hastalanmış, onun yanına gitti."

"Kahvaltı hazırlamayı biliyorum Deniz. Aç kalmayız merak etme." dedim sırıtarak.

"Kahvaltı hazırlayamıyor olsan bile aç kalmazdık Ada." Göremesem bile gülümsediğini hissedebiliyordum. "Tamam, şahane yemekler yapamıyor olabilirim ama biraz bir şeyler biliyorum ben de."

GEÇMİŞİN TUTSAKLARI  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin