3//Kurabiye

1.5K 212 151
                                    

İyi akşamlar👋🏻

Arayı kapatmak için yarın ve sonraki gün iki bölüm daha atacağım.

İyi okumalar dilerim~

..

Birinin gerçekleri -Aslında Jeongguk olmadığı gerçeğini- biliyor olması, doğrusunu söylemek gerekirse Junghyun'un işini oldukça kolaylaştırmıştı. Bay Jeon gerçekleri öğrendikten sonra başına toplanmış olan tüm o doktorları def etmişti. İhtiyaç duyduğu tek şey Junghyun'un ondan habersiz aptalca bir şey yapmayacağına dair bir garantiydi. Junghyun ona bu garantiyi verdi. Her ne kadar adamın yapacağı araştırmadan bir umudu olmasa da, ona bu konuda müsaade vermişti. Zaten, kendisi de bir kez daha intihar gibi bir şeye kalkışamayacağını düşünüyordu. Bunun için gereken deli cesaretine sahip değildi.

Doktorların, özellikle o psikolog kadının başından defolmasından sonra, hastaneden taburcu olması için orada geçirdiği bir gece yeterliydi. Yalnızca tek bir gece ve sonraki öğlen kendisini daha önce önünden bile geçmediği bir evin girişinde bulmuştu. Bir yanında ona kim olduğunu bilmediği için anne dediği andan bu yana kendisine ekstra özen gösteren Jeon Hyuna, öteki yanında ise yüzündeki düşünceli ve yorgun ifadeyle Jeon Seo-jun vardı. Junghyun adamın önceki gece uykuya dalmak konusunda sorunlar yaşadığını tahmin edebiliyordu.

Sahi, nasıl yaşamasındı ki? Oğlunun nerede olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ve oğlunun bedenindeki yabancıya katlanmak zorundaydı. Junghyun eğer kendisi buradaysa, bir ihtimal gerçek Jeongguk'un da onun bedeninde olduğunu tahmin ediyordu. Ve düşünmeden edemiyordu. Acaba büyükannesi fark etmiş miydi onun kendisi olmadığını? Fark ettiyse neler düşünmüştü? O da endişeli miydi Jeongguk'un babası gibi?

Onu yeniden görmek istiyordu. Evi, okulu, hayatı bir yana, büyükannesini bir kez daha görmek istiyordu. Onu özlemişti. Bu hayatta ona koşulsuz şartsız sevgi veren tek kişi oydu. Onun sevgisini hak ettiğini biliyordu ve sahiplenebilirdi. Şu anda içine düştüğü dünyadan hiçbir şey ise ona ait değildi. Önünde durduğu ev de dahil.

Ev büyüktü. Herhalde Seoul'ün en nezih mahallerinden birindeydi çünkü Junghyun arabayla buraya gelirken birçok buna benzeyen ev görmüştü. Geniş bahçeler, iki katlı lüks binalarla dolu bir mahalledelerdi. Kendisinin yaşadığı küçük apartman dairesi bu evlerin yanında çöplük gibi kalıyordu ve bu tuhaf hissetmesine sebep oluyordu. Zenginliğin nasıl bir şey olduğuna birinci elden şahit olmak herkesin deneyimleyebildiği bir şey değildi.

"Hadi oğlum, içeri girelim." Hizmetçilerin açtığı kapıdan içeri girmeden önce elini omzuna koyan Hyuna konuştuğunda, Junghyun şaşkınlığından zorlukla da olsa sıyrılırken başını belli belirsiz salladı. Daha sonra kadına uyum sağlayarak içeri girmiş, o kapıyı onlara açan hizmetçiye, "Jeongguk'un odasını temizleyip havalandırdınız öyle değil mi?" demişti. Hizmetçi başını eğerek, "Emirlerinizi aynen uyguladık hanımım." diyerek cevap verdi ve Junghyun onlar konuşmaya devam ederken sudan çıkmış bir balığa benzetti kendisini. Yanından tek kelime etmeden geçip giden Bay Jeon ile ise irkilerek kendisine geldi.

Adama hak veriyordu bu yüzden onun kendisini görmezden gelmesine şaşırmamıştı. Hatta, bunu umursadığı bile söylenemezdi. Ancak aynı şey Hyuna için geçerli değildi. O neler döndüğünü bilmiyordu ve onun bakış açısından, kocası oğlunu görmezden geliyordu. Genç kadın bu durum karşısında kalbinin kırıldığını hissederken, "Hayatım, nereye gidiyorsun?" diye giden adamın arkasından seslendiğinde, Seo-jun başını geriye çevirmeksizin, "Çalışma odasında olacağım." diyerek yanıtladı onu. Daha sonra ise yürüyüp gitti. Hyuna hafif bir endişeyle yanında dikilen genç çocuğa baktı. Onun üzüleceğini düşünmüş, evi inceleyen gözler kendisine döndüğünde orada üzüntüye dair bir şeyler bulamadığında rahatlamıştı. Gülümsedi ve onu biraz daha kendisine çekip, "Son zamanlarda her şey üst üste geldi. Baban yorgun olmalı canım." dedi. Junghyun çok umursamadan omuzlarını kaldırıp indirmekle yetinmişti.

dreaming life Where stories live. Discover now