18//Aptal

1.3K 190 436
                                    

İyi öğlenler👋🏻👋🏻

Yazarken ağlamamak için her şeyimi verdim bu bölüm🥺

Şarkı-Ocean Eyes

Şarkıyı da dinlemeden duramadım siz de okurken dinlerseniz çok hoş olur🥺

İyi okumalar dilerim~~~

.....

     Sonbaharın başlangıcı kapıdayken okulların verilen yaz tatili arasından sonra yeniden açılmasının birinci ayında, kara bulutların toplandığı gökyüzünde Jeongguk internet kafenin önünde dikiliyordu. Elleri üzerindeki siyah hırkasının cebindeydi. Başını gökyüzüne doğru kaldırmış, kestirdiği siyah saçları alnına dağınık bir şekilde dökülürken esen rüzgarda ağır ağır hareket eden bulutları seyrediyordu. 

Orada yalnızdı. Buraya birlikte geldiği arkadaşları bir tanesinin ailesinin acil işi çıktığı için oyunu erken bitirmiş ve dağılmışlardı. Onun da şoförünü araması ve eve dönmesi gerekiyordu ama bunu yapmak istediğinden emin değildi. Dışarıda, egzoz, çöp ve hafiften yağmur kokan havayı solurken burada olmayı evde tüm o insanlar arasında boğulmaya tercih ederdi. Hem, dışarıda olduğunda üzerine bastıran uykuyu görmezden gelmesi daha kolay oluyordu. 

Kapatıcıyla göz altlarında oluşan torbaları kapattığı gözleri acır gibi oldu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve başını eğdi. Alnına dökülen saçları gıdıklarken onları cebinden çıkardığı eliyle geriye yatırdı. Yağmur yağacaktı. Yanında şemsiyesi yoktu ve hasta olmak istediğini sanmıyordu. Zira hasta olunca hiç toparlayamıyordu. Babası tamamen iyileşmesini istediği için okula gidemiyordu, okula gidemediği için Taehyung'u göremiyordu ve onu göremediği için kalbi ağrıyordu. Bu da hastalığının üzerine tuz biber oluyordu ve o kendisini güç bela okulda buluyordu. Geçen dönem yaşamıştı bunları, yeni bir şey değildi. Üstelik, evde olmaktan da nefret ediyordu.

Fazla kalabalıktı. Onu bunaltıyordu. Mutfak çalışanları, şoförleri, temizlikçileri derken gün içerisinde kendisine küçücük gelen o evde en on kişiye kadar çıkıyordu nüfusları. Kendisini odasına kapatsa bile rahat edemiyordu çünkü onların evde olduklarını biliyordu. Odası dağılmıyordu bile. Bir gün bir yere koyduğu eşyayı öteki gün bulamıyordu çünkü temizlikçiler çoğunlukla kafalarına göre hareket ediyorlardı. Arkadaşlarının evine gittiğinde gördüğü dağınık, pislikten geçilmeyen odalar bile daha özenilesi geliyordu.

En azından onların kendilerine ait bir alanları vardı. Jeongguk ise bu dünyada ona ait bir şey bulmakta güçlük çekiyordu. Hatıralarını gördüğü sayısız farklı insan vardı. Her birinin hayatı zihnine kazınıyordu. Bazılarını kıskanıyor, bazılarına acıyordu. Onlar gibi olmak istiyor, yaşadıkları evrenlerden nefret ediyordu. Rüyaların devamını görmek için sabırsızlanıyordu, uykuya dalmak istemiyordu.

Darmadağınıktı. Aylar olmuştu. Aylardır bu şekilde yaşıyordu ve kabul etmeliydi ki on dört yaşındaki benliğine tüm bunlar ağır geliyordu. Günün çoğunda görmediği babasının yanından başka gerçekten güldüğü bir vakit var mıydı? Sanmıyordu. Derslerde sessizdi, aralarda arkadaşlarıyla konuşsa da öncekine oranla çok daha azdı konuştuğu kişi sayısı. Yavaş yavaş azalmıştı zira o kadar yorgundu ki kendisinden başka şeylere odaklanmak için arkadaşlıklarını sürdürmeyi başaramamıştı. Şimdi çoğu kişiyle merhaba merhabalardı. 

Tekvando kursunu bırakmıştı. Basketbol antrenmanlarına okul takımı dışında katılmıyordu ve her şeyi derslerinin üzerine atıyordu. Babasına yalanlar söyleyip duruyordu. Her şey ona kalbinin ağrımayı bıraktığı yalanını söylemesiyle başlamıştı. Sonra her şey çığ gibi büyümüştü. Şimdi adamın karşısına geçip rüyalarımda başka insanların hayatlarını, dünyalarını görüyorum. Uyuyamıyorum ve uyuduğumda da uzun süre sürdüremiyorum. Rüya görmeden uyandığım gün yok ve bundan nefret ediyorum. Kurtulmak istiyorum diyemezdi. Dese babası tüm bu saçmalığın nedenini bulmak için dünyayı birbirine katardı.

dreaming life Where stories live. Discover now