12//Gerçekler

1.2K 193 354
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻👋🏻

Çok yaklaşıyorsunuz bazen kafamdaki kurguya şaşırıyorum hep yorumlarınızı okurken zkndkxmdkxmkrmd

İyi okumalar dilerim~~~

...

    Junghyun gözlerini açtı. Yattığı yatakta sağa doğru dönmüştü. Oda hâlâ karanlıktı ve gözleri bir süre bu yüzden karanlığa alışmak için süre istemişti ondan. Yerinden kıpırdamazken geçirdi bu vakti. Biraz daha ayıldığını ve etrafını kavrayabildiğini fark ettiğinde ise yavaşça yattığı yerden doğruldu. Bir elini kaldırıp gözüne götürür ve ovalarken saatin kaç olabileceğini düşünüyordu.

Alarmı çalmadığına ya da perdeden gün ışığı sızmadığına göre güneş daha doğmamış olmalıydı. Yeniden uyusa iyi olurdu, sonuçta akşam da uyuyakalmak konusunda sorunlar yaşamıştı. Ancak tuhaf bir şekilde, uykusu varmış gibi gelmiyordu. Az uyuduğunda nükseden o göz ağrısı bile şu anda belirgin değildi. Esnemek istemiyordu ve sanki uzun saatler boyunca uyumuş gibi hissediyordu. Oturduğu yerde dizlerini kendisine çekerken yan tarafa koyduğu telefonuna uzandı. Ekranı aydınlatıp gözlerini kısarken şifresini girdi.

Telefon şifreyi kabul etmedi. Kaşlarını çattı genç çocuk. Bir kez daha denedi girmeyi. Yine açılmamıştı. Üçüncü defa denediğinde de açılmamıştı ve bu sefer bir dakikalığına kilitlenmişti bile. Boğazından gelen sinirli bir homurtuyla elini saçlarına geçirdi. Yeni uyandığı için boğuk çıkan bir sesle, "Neden açılmıyor?" diye söylendi kendi kendisine. Şimdi bir dakika boyunca beklemek zorundaydı. 

Bir dakika sonra, şifre kısmı açıldığında bir kez daha el çabukluğuyla şifreyi girmeye çalıştı ancak yarıda durdu genç çocuk. Eli saçlarının arasında kalakalırken farkındalık vurduğunda, "Ah..." dedi mırıltıyla. Yazdığı yarım şifreyi sildi. "Benim değil bu şifre." Elini ensesine doğru indirip ovalarken başını tavana doğru kaldırıp ofladı. Gözlerini kapatıp açtı. Kendi şifresini hatırlamaya çalıştı. Deftere yazmamıştı bunu çünkü şifresini unutabileceğini düşünmemişti hiç. Şimdi bile buna inanmakta güçlük çekiyordu. Bu yüzden hatırlamaya çalışmış, başına tanıdık ağrı girdiğinde inleyerek başını eğmişti. Telefonun şifre isteyen ekranıyla bakıştı. 

"Siktir ya..." Duruma uygun bir küfür olduğuna inanıyordu. Şifresini hatırlamazsa telefonu nasıl açacaktı? Telefonu ona lazımdı. Yaşam destek ünitesi gibi bir şeydi ve ondan mahrum kalamazdı. "Keşke deftere yazsaydım. Ne bok yiyeceğim şimdi?" Söylenirken telefonu yatağın üzerine gelişigüzel attı. Bir şeyler düşünmesi gerekiyordu. Jeongguk'un anılarıyla çakışan kendi anılarını unutmasının bu kadar yüzeysel şeylere bile etki edebileceğini düşünmediği için aptalın tekiydi. Şimdi elinde kilitli bir telefonla kalakalmıştı. Nasıl açacağı bile belli değildi.

"Seo-jun beye söylesem?" Aklına ansızın gelen bu fikir, geldiği gibi reddedildi zihni tarafından. Adamın önünde dört gün önce ağladıktan ve sonunda onu kendisini rahat bırakmaya ikna ettikten sonra şimdi yanına gidip kendi sorunlarıyla rahatsız edemezdi. Hem onunla konuşmak da istemiyordu. Jeongguk'un anılarının hepsini görmeye karar vermişti ve çocuğun anılarında adamın önemli bir rolü vardı. Her geçen gün ona karşı biraz daha tuhaf hissediyordu. Yakın olmak istiyordu. Adamı yeniden oğlunun hayatını çalmaya çalıştığını düşündürmeden onunla konuşmanın bir yolu olduğundan emin değildi.

"Ona söyleyemem. Şifremi hatırlamıyorum. Ama telefon da lazım. Of. Yeni bir telefon mu istesem?" Duraksadı. Başını şiddetle iki yana salladı. "Hayatta olmaz. Kim bilir kaç paradır bu telefon." Dizlerini biraz daha kendisine çekip yüzünü oraya gömdü. Dudaklarını büzerken, "Bunca zenginliğin ortasında bile çulsuzum. Hayat çok zor." dedi. Sonraki birkaç dakika boyunca bir gecede telefonsuz kaldığı ve çaresiz olduğu gerçeğini hazmetmek üzere sessizce yatağın üzerinde oturmuştu. 

dreaming life Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin