8//Yüzleşme

1.4K 204 324
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻👋🏻

Upuzu~n bir bölüm. Bazen üzüldüm, bazen güldüm bazen de duygulandım yazarken lxmrlxmrldmr tam bir karmaşa yani...

İyi okumalar dilerim~~~

...

Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Dışarıda temiz bir gökyüzü ve şehir ışıkları ardında saklanan yıldızlar vardı. Sokak lambaları sitenin içinde yanıyor, ışıkları kapatılmış kalın perdelerin kenarından odaya sızıyordu. Odanın ışıkları kapalıydı. Yalnızca çalışma masasının üzerindeki masa lambası yanıyor, masanın üzerine açılmış olan defteri aydınlatıyordu. Defter öncesinde Jeongguk'a aitti, Junghyun içini karıştırdığında birkaç karalama ve ders notlarından başka bir şey bulamamıştı ve en sonunda el koymaya karar vermişti. Şimdi defterin boş bir sayfası açıkken başında oturuyordu.

Oturduğu sandalyeyi düşünürken ayağıyla ufak ufak bir sağa bir sola döndürdüğü sırada aklından çok fazla farklı düşünce geçiyordu. Yatağında uzanır ve ironik bir şekilde rastgele bir reenkarnasyon manwhasını okurken oradaki karakter sayesinde aklına gelen bir fikri gerçekleştirmek için masa başındaydı. Elinde Jeongguk'un çekmecesinden arakladığı bir tükenmez kalem vardı. Defterin boş sayfasının üzerine güzel sayılabilecek el yazısıyla bir başlık atmıştı.

'Unutmamam gerekenler'

İlk üç madde kesindi. Adını yazmıştı en başa. Kang Junghyun. Burada herkes ona Jeongguk olarak seslendiği ve buna iyiden iyiye alışmaya başladığı için en çok bunu unutmaktan korkuyordu. Adını da unutursa ondan geriye ne kalırdı? İkinci maddeye yaşadığı şehri ve adını zorlukla hatırladığı parkı yazmıştı. Adresini ve okulunu korkutucu bir şekilde art arda unuttuğu için evinden geriye kalan tek bildikleri bunlardı. Üçüncü maddeye büyükannesini yazmıştı. Hayatına dair hatırladığı neredeyse bütün anılarda o vardı, unutması mümkün değil gibi hissediyordu fakat tedbirli olmakta fayda vardı. Burada geçirdiği bir hafta ona bunu öğretmişti.

İlk üç maddeyi tamamladıktan sonra ne yazması gerektiğini düşünüyordu şimdi. Son üç dakikadır elindeki kalemi dudaklarına vururken ve ara ara esnerken aklına gelen şeyleri toparlıyordu. Bir anda sıralaması gerektiğinde bildiği her şey birbirine girmişti. Nereden başlayacağına karar vermekte zorlanıyordu.

Bir süre daha düşündükten sonra en sonunda başlangıç için birkaç madde belirlediğinde sıra ayırt etmeksizin yazmaya başladı. Kendisi hakkındaki şeyleri. Boyunu, kilosunu, saçlarının rengini, en sevdiği yemeği ve içeceği yazdı. Odasının neye benzediğini. En çok hangi dizi türünü izlemekten hoşlandığını, hangi romanları okumanın ona keyif verdiğini ve daha birçok şeyi. Kişiliği hakkında aklına gelen önemli önemsiz bütün detayları kağıda geçirdi. İşi bittiğinde parmakları yazmaktan acıyordu ama değmişti kesinlikle. Artık o kadar da korkmuyordu unutmaktan. Her gün okursa unutmasının bir yolu yoktu.

Dört sayfasını doldurduğu defteri arasına tükenmez kalemi koyarak kapattıktan sonra rahat sandalyede geriye yaslandı. Başını loş ışıkla aydınlanan odanın tavanına çevirdi. "Eve dönebilecek miyim acaba?" Durgun bir ses tonuyla mırıldandı. Bir yandan da ayağıyla sandalyeyi ittirmiş, biraz geriye kayıp dönmesine sebep olmuştu. Kısaca dudaklarını yaladı.

"Jeongguk." dedi. Neden adını söylediğini bilmiyordu. Elini kaldırıp gözünün önüne tuttu. "Jeon Jeongguk." Kemikli bir ele ve uzun parmaklara sahipti Jeongguk. Kendi elinden daha beyazdı ve daha fotojenik olduğu kesindi. Junghyun bazen boşluğuna denk geldiğinde aynaya bir kere baktı mı dakikalarca olduğu yere çakılı kalıyordu. Diziyi izlerken fark etmemişti ama Jeon Jeongguk, cidden yakışıklıydı.

dreaming life Où les histoires vivent. Découvrez maintenant