29//"Seni almaya geleceğim."

987 137 168
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻

Ben bu bölümden pek emin olamadım...

Umarım beğenirsiniz.

İyi okumalar dilerim~~

...

Jeongguk'un anılarındayız

    Busan'ın üzerine yağan yağmur yavaş yavaş durulur ve geriye çatıların üzerinde birikmiş su kütlelerinin tek tük damlalarının sesini bırakırken küçük ve karanlık odada siyah saçlı genç bir duvardan ötekine yürüyordu. Ne zaman duvara ulaşsa, istese içinden geçebilecek olmasına rağmen arkasını dönüyor, karşı tarafa yürümeye devam ediyordu. Başı eğikken yüzünde biraz düşünceli, biraz da korkmuş bir ifade vardı.

Oda sessizdi. Bağdaş kurduğu yatakta önüne açtığı ödevini yapmaya başlamış olan çocuğun kitaba ritmik şekilde vurduğu kaleminden başka bir ses yoktu. Bu sessizlik siyah saçlı olanın düşüncelerini toplamasına yardımcı olmaktan uzaktı. Aksine, boğuluyormuş gibi hissediyordu. 

Uzun süredir ileri geri yürüyor olmasına karşın ansızın odanın tam ortasında durdu, titrek bir soluk alıp başını solda kalan yatağa ve Junghyun'a doğru çevirdi. Biraz panik biraz korku dolu bir sesle, "Junghyun ben ne yapacağım?" dedi. Çocuktan bir yanıt alamayacağını bilmesine rağmen sormuş, belki kendisine öncesinde olduğu gibi bir fikir vermesini arzulamıştı. Ya da sadece konuşacak birine ihtiyacı vardı.

Junghyun ise o konuştuğunda pozisyonunu ve tavrını hiç bozmamış, kitaptaki bir sorunun şıkkını işaretlemekle yetinmişti. Jeongguk bakışları dalgınlaşırken mırıldandı.

"Gerçekten de ortada kehanetler gibi bir şey varsa," Yutkundu. Birkaç gündür gerçekleştirdiği hareketleri, sözlerini düşündü. Ne kadar tuhaf hissettiğini düşündü. "Kehanetler gerçekleşmek zorunda mı?" Mırıldandığında kalbine bir ağırlık çökmüştü. Nasıl engel olamadığını düşünüyor, Taehyung'a söylediklerini, Minho'lar ile olan diyaloglarını ve masum bir kızın itip kakılmasına nasıl sessiz kaldığını fark ediyordu. Her şey üst üste geliyor gibiydi. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu.

Ruhu güya özgürdü ama o şu an çok, tutsak hissediyordu.

"Zorunda olmasaydı..."

Olduğu yere çöktü, kalçası soğuk parke zeminle buluştuğunda ellerini kaldırıp önce yüzünü ovalamış, sonra saçlarını geriye doğru yatırmıştı. Sıkıntılı bir soluk verdi. "Pekala, benimle alakaları olup olmadığından emin olmam lazım önce." Başını kendisini onaylarken salladı. "Evet, emin olmadan karalar bağlayamam. Um, nasıl emin olacağım?" Etrafına bakındı, sanki işe yarayacak bir şeyi orada bulabilecekmiş gibiydi tavırları.

Oysa ait olmadığı bu topraklarda tam anlamıyla sahip olduğu tek şey kendi zihniydi. 

Gerçi, bakıldığında sözde kendisinin olan o evrende de durumunu açıklayacak bir kaynağa ulaşması söz konusu değildi. 

Yapayalnızdı. Tüm o evrenler arasında, hepsi ayaklarının altındayken zirvede yapayalnızdı. 

Bir karamsarlık hissi çevresini sarmaya başladığı sırada omuzları yavaşça çöktü. Başının üzerinde kara bulutlar dolaşıyormuş gibiydi. Tam bu sırada yan tarafında kalan ve ödev yapan çocuk bir cık sesi çıkartmış, "Böyle olmaz. Başka bir çözümü olmalı." demişti. Jeongguk donuklaşan bakışlarını ona çevirdi. Junghyun o anda silgisiyle yaptığı işlemleri siliyordu ve yüzünde kendisine güvenen bir ifade taşıyordu. Soruyu ilk seferde çözememiş olmasına aldırmıyor, tekrar tekrar çözmeye hazırmış gibi gözüküyordu. Bir an sonra söylediği, "Pes etmeyeceğim." lafı da kanıtıydı. 

dreaming life Kde žijí příběhy. Začni objevovat