16//Kışkırtma

1.3K 182 229
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻👋🏻

Mükemmel bir bölüm diyemem, daha okey bir geçiş bölümü?

Emin değilim zkdmxlmslx

İyi okumalar dilerim~~~

....

    Genç çocuk gözlerini bütün bedeninin pelteleşmiş, üzerine bir çeşit ağırlığın çökmüş olduğu bir akşam üstünde açtı. Bir yatakta uzanıyordu. Görüşü düzeldiğinde gördüğü ilk şey tanıdık olmayan bir tavan olmuştu. Kaşları çatılır gibi olurken yutkundu. Boğazı kupkuru olduğu için elbette bu hiçbir işe yaramamıştı. Başını sol tarafına doğru çevirdi zorlukla. Nerede olduğunu anlamak istiyordu. 

Tavandan sonra gördüğü ilk şey sol tarafında duran serum askılığı olduğunda, biraz da olsa neler olduğuna dair bir fikre sahip olmuştu siyah saçlı çocuk. Hastanedeydi. Evet. Yüzünü buruşturdu. Bütün bedeni sızlıyordu. Yattığı yerde doğrulmaya çalıştı ancak bu konuda da başarılı değildi o anda. Yine de denerken odada yalnız olmadığını fark etmesi işine yaramıştı. 

"Baba." Fısıltıyla adamın adını ağzına aldığında kahverengi gözleri yatağın yan tarafına çektiği sandalyeye oturmuş, eli elinde, alnı da elinin üstüne yaslı olan adamdaydı. Bir an hareketsizliği sebebiyle uyuyor olduğunu düşünse de ona seslenmesiyle başını aniden kaldırması bu düşünceyi boşa çıkarmıştı. Jeongguk gözlerinin dolduğunu hissederken kırık bir sesle tekrar etti. "Baba!" 

Seo-jun saatlerdir başında beklediği hastane yatağında oğlunun kendisine seslendiğini duyduğunda başta hayal gördüğünü düşünmüştü. Hayal olmadığını fark ettiğindeyse eli ayağına dolaşmış, kendisini yapabileceği en olası şeyi yaparken bulmuştu. Çocuğu hastane yatağında biraz doğrultup ona sıkıca sarılırken yani. 

Jeongguk babasının kolları etrafına sarılırken yorgun bir ifadeyle hıçkırdı ve başını onun omzuna doğru yasladı. Üzerinde hâlâ gömleği vardı. Büyük ihtimalle işten çıkıp apar topar buraya gelmişti. Ne hissedeceğini bilmiyordu siyah saçlı çocuk. Onu işten çıkmaya zorladığı için kötü hissediyordu ama aynı zamanda da adam burada olmadan uyansaydı kafayı yerdi. Boştaki elini zorlukla kaldırıp adamın koluna tutundu. Gömleğini parmaklarının arasında topladı. 

Ağlamaya başladı. Bayılmadan öncekinin aksine acıdan doğan bir ağlama değildi. Daha çok rahatlamasından geliyordu. Ne kadar korktuğunu bir kendisi bir tanrı bilirdi. Öleceğini düşünmüştü. Daha önce ölüme dair bir yakınlık hiç tecrübe etmemişti ama o anda gerçekten öleceğini düşünmüştü. Ne zaman bilincini kaybettiğini bile hatırlamıyordu. Aynısı bir daha yaşansın istemiyordu. Korkuyordu ve o korktuğunda hep tek bir kişiyi yanında isterdi.

O da babasıydı ve şu an buradaydı. Jeongguk o kendisini ne olursa olsun korur diye düşünürken rahatlamış, sinirleri boşalırken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. 

Seo-jun oğlu şimdi neredeyse bir yetişkin olmasına rağmen kollarının arasında küçükken yaptığı gibi ağlamaya başladığında ellerinin titrediğini hissetti. Çocuğa nasıl daha sıkı sarıldığını, ne ara saçlarını okşamaya başladığını ve hangi teselli cümlelerini söylediğini bilmiyordu. Kendisinin de gözleri doldu dolacaktı. Güçlü kalmaya çalışıyordu. 

Şoförleri aramıştı onu hastaneye gelmesi için. Jeongguk antrenman çıkışında geciktiğinde ve telefonlarına cevap vermediğinde onu aramaya gelmişti ve spor salonunda baygın bulduğunu söylemişti. Dıştan bakıldığında bir sorunu var gibi görünmüyordu. Nefes alıyordu, nabzı düzenliydi ve çok yavaş da değildi. Buna rağmen uyanmıyordu ve bu şoförün paniklemesine, çocuğu apar topar hastaneye götürmesine sebep olmuştu. Seo-jun'u da orada adamıştı. Yarım saat bile sürmemişti adamın bütün işlerini bırakıp hastaneye gelmesi. 

dreaming life Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz