21//Elçi

1.1K 172 504
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻👋🏻

Deli gibi heyecanlıyım bölüm için... tepkileriniz için... çünkü yirmi bölüm süren sürünmenin sonunda SONUNDA öğreniyoruz neler olduğunu

Gözyaşlarım, çok yollar geldik🥲🥲

İyi okumalar dilerim~~~~

...

Jeongguk gözlerini midesini bulandıran o tanıdık hastane kokusunun ortasında özel hastanenin vip odasında açtı. Bakış açısına giren ilk şey düz sayılamayacak tavandı. Nerede olduğunu bildiği için tavanın tuhaflığına bile takılmamış, düz yüz ifadesiyle yattığı yerde doğrulmuştu. Elini kaldırıp göğsüne götürdü. Canı acımıyordu evet ama hissettiği o bağımlılık yapıcı mutluluk da ortalıklarda yoktu.

Ve bu rahatsız ediciydi. Sinirini bozuyordu.

"Neden uyandım ki sanki?" Donuk bir tonda mırıldandıkları kontrolünde değildi. Öncesinde gördüğü hatıralar yüzünden hep çabucak uyanmak isterdi, bazı geceler uykuya dalmamak için kendi kendine hıçkıra hıçkıra ağladığı bile olmuştu. Şimdi ise bunu söylüyordu. Komikti. "Hayır, aynı şey değil." Fısıldadı ve kendisine hak verdi. Aynı şey değildi. O zamanlar zorundayken başka insanların hatıralarını görüyordu ve bundan nefret ediyordu. Bu sefer ise...

Bu sefer hayatı boyunca hiç olmadığı kadar mutlu hissetmişti. Tarif edemiyordu. Filmlerdeki uyuşturucu sarhoşluğunu andırıyordu. Yutkundu kurumuş boğazına rağmen ve elini indirdi yavaşça göğsünden. Kahverengi gözleri uyandığından bu yana ilk defa odada dolaştı. Yalnız olduğunu düşünmüştü ama çok geçmeden bunun doğru olmadığını fark etti. Yatağın yan tarafında kalan koltukta uyuklayan kadını gördüğünde.

Kaşları çatıldı. "Bu ne..?" Mırıldanırken sesinin sert çıkmasına engel olamadı çünkü anlam verememişti. Camdan gördüğü kadarıyla çoktan hava kararmıştı. Burada olmasını beklediği kişi ancak babası olabilirdi. Öyleyse babasının sekreterinin burada ne işi vardı?

Jeongguk ondan hoşlanmıyordu. Neden olduğundan emin değildi. Başta ona karşı nötr sayılabilecek bir yaklaşımı vardı ancak son zamanlarda, kadının varlığı her geçen gün biraz daha sinirini bozuyordu. Oh, belki de bunun sebebi onun babasıyla bu kadar çok vakit geçirmesiydi. Yazın birden çok kez birlikte çıktıkları yemeklerdi ve tatile çıktıklarında bile bir şekilde yanlarında gelmesiydi. Babası iş yüzünden olduğunu söylemişti ama Jeongguk Hyuna'dan önceki sekreterleri hatırlıyordu. Hiçbiri tatilde bile onları takip etmemişti.

İkisinin arasında bir şeyler olduğundan şüpheleniyordu içten içe ve bundan hoşlanmıyordu. Babasının ilgisini paylaşmak... Hayır, bunu istemiyordu. Şu dünyada paylaşamayacağı tek şey herhalde buydu.

Hastane odasının kapısı açıldığında Jeongguk anında başını oraya çevirdi. İçeri girip kapıyı ayağıyla kapatan adama yüzü aydınlanırken baktı. "Baba!" Seo-jun'un elinde taşıdığı kahve tepsisinde olan bakışları bu seslenmeyle anında yatağa döndü. "Jeongguk! Tanrıya şükür, uyanmışsın." Alelacele koltuklara yaklaşıp tepsiyi ses çıkartırken sehpaya koydu. Bu uyuklayan kadının da sıçrayarak uyanmasına sebep olmuştu.

Seo-jun anlık bir panikle gerçekleştirdiği hareketten anında pişman olurken, "Hyuna." dedi endişeyle. Elini doğrulan kadının omzuna onu sakinleştirmek ister gibi nazikçe koydu ve, "Üzgünüm, farkında olmadan oldu. Korkuttum mu?" dedi. Yeni uyanmış olan genç kadın böylece bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırmış, başını kaldırıp ona endişeyle bakan adama karşı hafifçe gülümserken, "Hayır canım, sorun değil." demişti gayrı ihtiyari. Seo-jun'un ifadesi yumuşarken eli kadını omzunu hafifçe okşadı.

dreaming life Where stories live. Discover now