--

216 10 5
                                    

Selaaaam, öncelikle özel bölüm değil belirteyim. Bu nedenle buraya geldiyseniz özür dilerim. Eskiden okuyanlar bilir 5 yıldan fazla zaman önce yazılmaya başlanmış ve 5 yıl önce de bitmiş bir kitap bu. Yine o zamanki okuyucularım yüksek lisans nedeniyle son bölümleri çok zor şartlar altında yazdığımı da bilir. Her neyse iki hafta önce son bölümlerden birine bir yorum geldi ve şöyle bir konuşma geçti:

 Her neyse iki hafta önce son bölümlerden birine bir yorum geldi ve şöyle bir konuşma geçti:

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bunun sonucunda dün okuyucudan bu kısma yazdığı metin geldi. Sizinle bu metni paylaşıyorum. Bakalım siz ne düşüneceksiniz? Kim bilir belki başka birileri de bir şeyler eklemek ister ya da bu şekilde bir başlık açar kitaplara ek bölüm yazarız. Ya da 3-5 kişi bir araya gelip devam etme şeklinde kitap yazarız. Bu hafta sınavım var. Sonrasında boşluğum olacak bunu instagramdan ve wattpad üzerinden beni takip ederseniz hep birlikte tartışabiliriz ;)

Not: Yazan kişinin haberi ve izni vardır.


A-anlamadım. Hamileydim. Bu kadın ne söylediğinin farkında mıydı? Hamileydim, hamileydim, bebeğimizi kaybettim. Kulağım uğulduyor, sesi çok uzaklardan geliyordu. Ama nasıl, neden? Neden bana hamile olduğunu söylemedin diye sordum zorlukla toparlayabildiğim sesimle. Sessizce yürüdü ve hemen yanımdaki koltuğun kenarına bir yabancı gibi ilişti. Bir fısıltıdan farksız sesiyle anlatmaya başlamadan önce 'Gel otur anlatacaklarım çok uzun.' dedi. Belliydi anlatacakları bir yol gibi uzun ve meşakkatli olacaktı. Sesini bulmaya çalışırken konuşmanın ona zor geldiği o kadar belliydi ki. Sanki sanki boğazını sıkıp canını almaya çalışıyormuşum gibiydi. Göz yaşları yanakları ıslatmaya başlamışken konuşmaya başladı. Beni terk ettiğin gün sana söyleyeceğim şeylerden biri de hamilelik haberimdi. Hastaydım ama sen çok iyi bir doktordun bir yolunu bulursun diye düşündüm. Bebeğimize zarar vermeyecek en iyi çözümü yaratırsın diyordum. Gerçi Kaan bir önce bebeği aldırıp kemoterapiye başlamam gerektiğini söylüyordu. Gözlerim irileşmiş burnumdan soluyordum. Başımıza ne geldiyse hep o Kaan denen herif yüzünden gelmişti. Bir de karım ve bebeğim, bebeğimiz hakkında bana sormadan ne yapılması gerektiğini söylemiş pislik herif. Kıskançlıktan gözüm dönmüş artık Mineli duyamıyordum. Ayağa kalkıp salonda volta atmaya başladım sakinleşip anlattıklarını dinlemeli ve bir karar vermeliydim. Ancak kendime hâkim olmak çok zor geliyor şu anda. Çıldırmanın eşiğindeyken hemen gidip kolundan tutup kaldırdım. Konuşmak şu an için çok güçtü. Karım, sevdiğim kadın gözlerimden anlasın istedim. Bir cevaba ihtiyacım vardı sensiz başlamadım demesine ihtiyacım vardı yalan olsa bile bunu duymalıydım o dudaklardan. Anladı beni titreyen elleriyle ellerimi hapsetti avucuna ve yeniden oturttu beni yanına. Bir bardak su doldurup içmem için ellerime verdi. İçene kadar bekledi beni. Boşalan bardağı elimden aldı ve korkuyla atan kalbime inat sakin sesiyle 'Kabul etmedim asla etmedim. Bir karar vereceksem seninle beraber ver 'Kabul etmedim asla etmedim. Bir karar vereceksem seninle beraber verecektim bu bizim bebeğimizdi ve geleceğine beraber karar verecektik. 'dedi. Sesli bir şekilde verdiğim soluğuma acı dolu bir tebessüm etti ve anlatmaya kaldığı yerden devam etti. Anlatacağı şeyler beni çok yaralayacakmış gibi hissediyor olmam normal miydi? Değildi galiba. Çünkü vicdan azabımın sesi bangır bangır kulaklarımı arşınlarken kalp atışlarımın bu kadar hızlanması normal olamazdı. Taşikardi geçiriyor olma olasılığım gittikçe artarken ellerini yüzüme götürüp dakikalardır gözlerinden başka her yere bakan bakışlarımı kendine çevirdi ve beni ince ince kanatan sözlerine başladı. Çok heyecanlıydım, içim içime sığmıyordu. Bir süredir uzaktık ama ben senin sadece çok çalıştığın için benimle ilgilenmediğin daha doğrusu ilgilenemediğini düşünüyordum. Bebek haberini duyarsan artık her şey daha farklı olacak bana, bize zaman ayırırsın diye umuyordum. Ama sen benim konuşmama bile izin vermeden çekip gittin. Her şeye rağmen bilmesi gerekiyor dedim. Kapına geldim, kapında yattım ancak açmadın kapıyı dedi soluklanmak için önümüzdeki ahşap masanın üzerinde ki sürahiye uzandı. Suyunu ağır ağır yudumlarken sözlerini sürdürdü. Çok ağladım, sabaha kadar kapından ayrılmadım. Yine de açarsın diye çalmaya devam ettim. Bilge ve Sezin beni kapından zorla söküp götürürken gitmemekte diretiyordum ta ki geceden beri ara ara yoklayan sancının şiddetli bir şekilde kasıklarıma vurmasına kadar. Canım çok yanıyordu sanki bir güç etimi lime lime doğruyormuş gibiydi. Bebeğimize bir şey oluyordu ve ben ne olduğunu anlamaktan acizdim. Deniz diye bağırdım. Deniz yetiş. O gün ilk defa sana bebeğimizin babası olarak değil bir doktor olarak sesleniyordum. Beni vazgeçirmemesi için bütün gece kulaklıkla gezmiştim. Karım bebeğimizin canı için acı çekerken, yardım çağırırken ben kulaklarımda kulaklık ile ona sağır olmuştum. Biraz önce bana dolduğu bardaktan içmesi bile beni bu kadar heyecanlandırırken ne yapmıştım ben bu kadına. Ben bu kadını, karımı, doğmamış bebeğimin annesini mahvetmiştim. Hem de bir kıskançlık uğruna. Sadece duyduklarıma inanmış, geçmişinin cezasını bugünümüze kesmiştim. Sormamıştım ona açıklamasına izin vermemiş, gururumun, kibrimin esiri olmuş güvenmemiştim ona. Şimdi ne diyecektim ona nasıl devam et diyecektim. Yaşadıklarını öğrenmek en çok benim hakkımken ben kendimi bu haktan mahrum etmiştim. Nasıl utanmadan yüzüne bakacaktım. Nefes alamıyordum, soğuk soğuk terlemelerim başlamış, gözlerim kararıyordu. Panik atak geçiriyordum. Minel bağırıyor sesini duyurmaya çalışıyordu. Korkuyordu. O beni hiç böyle görmemişti. Geçmişimden hiç bahsetmemiştim ki ona. Neden böyle güvensiz bir adam olduğumu, sevgimi neden hep gizli saklı yaşadığımı, neden ona hiç seni seviyorum demediğimi bilmiyordu. Anlatmamıştım daha doğrusu anlatamamıştım. Konuşmamamın cezasını da yıllarca panik atakla mücadele ederek çekmiştim. İlaçlara bağımlı geçirdiğim yıllarımdan sonra bir arkadaşımın önerisiyle gittiğim nefes egzersiz terapistinin yönlendirmesiyle konuşmama gerek kalmamıştı. En azından artık ilaca gerek kalmıyordu. Hastalığım beni değil ben hastalığımı kontrol eder hale gelmiştim. Zaten Minel ile tanıştıktan sonra da hiç egzersize ihtiyaç duymamıştım bana varlığıyla şifa olmuştu. Ve ben bana şifa olan bu kadını acımazsızca söküp atmıştım kendimden. Oysa ki uzağa attığım sadece kendi bedenimdi. Ruhumu onunla birlikte yaşadığımız evimize hapsetmiştim. Özgürleşme vaktim geldiği şu zamanda ise ölüyordum. Gözlerimin kararması son raddesine erişirken kocaman mavi gözleriyle bana bakan bu ufacık kızın sözleri yüreğimi şenlendirdi. Baba. Baba. Seslenişi arşa erişmeden yüreğimde çağıldıyordu ne güzel bir şeymiş baba olmak ya da annesi Minel olan bir bebeğin babası olmak. Küçücük paytak paytak adımlarıyla göğsüme tırmanmaya başladı. Neredeydim ben acaba. Rüyayla gerçeklik olgusunun arasına sıkışmış bir haldeydim.Uyanmalıydım ama hiç istemiyordum gözlerimi açarsam bu göğsümdeki ağırlık kaybolacaktı. Hadi baba kalk, bak sabah oldu. Çizgi filmim bile bitti ama sen hala uyanmadın. Sesi titremeye başlamıştı. Aynı annesi gibi istediği olmayınca sesi titriyor kızımın. Rüya görüyorum gerçek değil kendime gelmem ve her şeyi öğrenmeliyim. Bebeğimize ne olduğunu, Minelin o gece neler yaşadığını öğrenmeliyim. Bu acıya katlanmalıyım. Beni terk edişinin haklı sebeplerinin getireceği o vicdan azabının cezasının yüklenmeliyim. Sormam gereken sorular var ve almam gereken cevaplar. Ama yapamıyorum açamıyorum gözlerimi. Biliyorum şu an hakketmediğim halde ellerimi sıkıca tutan bir kadın var bu odada. Ben ise halen olanca yüzsüzlüğümle bir açıklama bekliyorum ondan. Ben ona hiçbir şey açıklamamıştım. Gidiyorum demiş gitmiştim. Kapıma gelmiş almamıştım onu içeriye. Bütün bunları da sadece kıskançlığımdan yapmıştım. Gözümü bürüyen öfkem beni karıma, sevdiğim kadına kör, sağır, lal etmişti. Kaan'a olan kinim kınından çıkan bir hançer misali kadınımın kalbine saplanmıştı. O hançeri tutan el benimken nasıl sormaya devam edebilirdim ki. Ama sormam gerekiyordu. Bu sefer güvensizliğimin beni dönüştürdüğü canavardan sıyrılıp kendime gelmeliyim ve ilk defa sadece ona verdiğim beni yaralama darmaduman etme hakkını kullanmasına izin vermeliyim. O zaman hadi Deniz. Birden ona kadar nefes alıp verme vakti. Bir. Her şey geçecek. İki. Gözünü açacaksın. Üç. Artık yalnız değilsin. Dört. Minel burada. Elini tutuyor. Ama bebeğimiz yok. Hem de tamamen benim hatam yüzümden. Acaba bebeğimizin cinsiyeti neydi? Gerçeklik algım bu soruyla yerle bir olurken kendime gelme çabalarımda yine ve yeniden sonuçsuz kalarak benim vicdan muhasebeme geri götürdü. Rüyamda ki gibi annesine benzeyen lüle lüle saçları omuzlarına dökülürken gamzeli yanaklarını şişirerek derin nefesini bırakan iri mavi gözleriyle hayatta beni annesinden sonra kendisine ikinci kez aşık eden bir cimcime miydi bebeğimiz? Yoksa bir erkek mi? Boyu posu ve duruşuyla beni andıran ancak merhametini, bir serçeyi günlerce kucağında saklayıp korkmasın diye gözünü üzerinden ayırmadan uyuyan annesinin merhametine sahip küçük bir delikanlı. Hayali bile beni böyle yerle bir ederken ben gerçeği imkânsız kılmıştım. Bu retorik sorulardan uzaklaşıp kendime gelmeli ve bir yol çizmeliydim. O zaman olmamıştı. Minel o zaman yoktu ama şimdi buradaydı. Yargılanacaktım hem Minelin hem de kendi vicdanımda bunun için önce kendime gelecektim. İç hesaplaşmama o kadar endekslemiştim ki Minelin ne halde olduğu aklıma gelmemişti bile şu ana kadar. Kesin bana sesini duyurabilmek için avazı çıktığı kadar bağırmış başaramayınca da nefret etmesine rağmen Zühal'i çağırmıştı beraber beni hastaneye getirmişler. Kolumdaki ağrıdan bir hastanede olduğum çıkarımını yapmak güç değildi. Ama ben serumlarla kendime gelemezdim. Bana verdikleri ilaçlar sadece kalp atışlarımı normale çevirir ve beni hayata döndürürlerdi. Gözümü açmak benim beynimle olan mücadeleyi kazanmama bağlıydı böyle demişti terapistim. Tekrar saymaya başladım. Bir. Her şey düzelecek. İki. Buradan çıkıp evimize gideceğiz. O anda içime bir korku doldu ya benimle gelmek istemezse... Ve gözlerimi açma çabam da yine başarısız oldum. Yapamıyordum, olmuyordu. Vazgeçmenin arifesindeyken bir ses duydum. Sevdiğim kadının adımı bir dua gibi dillendirmesinin melodisi doldurdu kulaklarımı. Deniz. Deniz. Hadi aç gözlerini. Sonra ses vermeyişimden bezmiş gibi derince bir soluk bıraktı. Bana birini anımsattı. Daha bugün varlığını öğrendiğim ve varlığına alışamadan yokluğunun acısıyla yerle bir olduğum birini. İçime yeniden çekilmeye başlıyordum ki tam o anda sevdiğim kadının sesi yine doldurdu kulaklarıma. Onu duyduğumu bilmeden benimle konuşmaya devam etti. Dudakların kurumuş diyerek elindeki ıslak bezi dudaklarıma sürttü. Bezden süzülen damlalar vahada bir okyanus gibi ferahlatıyordu beni. Gerçekten çok susamıştım. Susuzluğumu da benden önce o anlamıştı. Ben yokken hiçbir şey yemedin mi sen? Yememiştim. Yaşamak bir külfet gibi geliyordu. Sadece Allah'ın verdiği cana kıyamayacağım için ağzımda gittikçe büyüyen birkaç lokma dışında. Biliyor musun çok korkuttun beni. Biliyorum. Allah kahretsin ki biliyorum. Ama iyiymişsin yani doktor öyle söyledi. Çok şükür. Asıl senin varlığına şükür. Yapmalıydım bu kadın için kendime gelmeliydim. Ailemi yeniden diriltmek için kendime gelmeliydim. Bir. Minel burada. Deniz. Deniz uyandın. Sesim çıktı. Çıkmayan sesim çıkıyordu artık ama hala cevap veremiyordum. Bu sayıları bitirmeliyim. İki. Artık gitmeyecek. Bana tuhaf tuhaf bakıyordur şu an. Elimin gevşemesinden bırakacağını anladım. Sanırım doktoru çağırmaya gitmeyi planlıyor. Ama benim sadece ona ihtiyacım var. Elini daha sıkı kavradım ve maraton koşuyormuşçasına beni yoran nefes egzersizlerime geri döndüm. Üç. Hep tutacak elimi. Dört. Odada bu sefer ikimizin sesi birden yankılandı. Ne yaptığımı anlamış benimle birlikte saymaya başladı. Şoktayım kendimi bırakmamdan korkar gibi daha sıkı yapışıyor ellerime. Hadi Deniz beraber. Bu sefer beraber yapalım diyor. Ama ne olur bu sefer de bırakma diyor. Sesinde hala eski günlerin incinmişliğinin tınısı. Bırakmayacağım. Asla. Ve saymaya başlıyorum. Bu sefer daha güçlü daha dirayetli. Bir. İki. Üç. Dört. Beş. Altı. Yedi. Sekiz. Dokuz. On. Gün ışığı gözlerimi alırken görüş açıma ilk Minel giriyor. Yanaklarına usul usul süzülen yaşlı gözleriyle bana içi içine sığmadığını o kadar güzel hissettiriyor ki. Silueti gözümde ki perdeyi kaldırmış gibi. Tüm çıplaklığıyla görüyorum onu. Her duygusunu anlıyorum. Kırılmışlığını, yangısını, eksikliğini, varlığımın verdiği acıyı, mutluluğu her şeyi. İyi misin? Değilim diyemiyorum. Göğsümde hala bebeğimizin ağırlığı eksik diyemiyorum. Kafamı sallamakla yetiniyorum. Kolumdaki serum iğnesini çıkarıp doğruluyorum yerimden. Dur Deniz daha iyileşmedin. İyiyim. Nereye gidiyorsun? Eve. Tek kelimelik cevaplarım onu rahatsız ediyor biliyorum ama gücüm yok. Gel ben götüreyim seni. Tamam. İtiraz etmek istiyorum ama edecek gücüm yok o ev zaten bizim. Eninde sonunda bu düğüm çözülecek. Çıkış işlemlerinden sonra beni evimize getiriyor. Otur sen ben hemen sana bir şeyler hazırlayayım. Açsın sonra da konuşuruz. İstemiyorum. Biliyorum konuşmak istiyor, anlatmaya devam etmek istiyor ama ben onu anlayacak durumda değilim şu an. Onu daha fazla kırmamak için, bir acının üzerine başka bir acı ekmemek adına yığıldığım koltuktan yıkılmış bir adam olarak kalkıp odama doğru adımlamaya başladım. Adımlarım, bir çocuğun ilk adımları gibi sarsak. Beni izlediğini biliyorum yalnız durmuyorum. Duracak takatim yok. Duyduklarım çok ağır. Biraz dinlenmeliyim. Biraz dinlenirsem bu kâbus bitecek. Uyanacağım ve Minel kollarımın arasında tatlı uykusuna devam ediyor olacak. Dinlenmeliyim. Evet, evet dinlenmeliyim ve karıma karşı anlayışlı davranmalıyım. Ama yüreğimde ömür boyu taşıyacağım bu yükle nasıl olacak bilmiyorum. Göz yaşlarım kendi yolunu bulmuş gibi sakallarımdan çeneme doğru süzülürken merdivenlerden çıkmaya başlıyorum. Sendeledim bu düşünceler beni yerle bir ederken. Ben düşmek üzereyken hemen ardımdan yetişip kolumdan tuttu kalbi kendinden güzel karım. Onda açtığım bunca yaraya rağmen hala önceliği benim. O, ben tökezlerken girdi omuzlarımın altına ama ben o yerdeyken kaldıramadım. Hasta yatağındayken baş ucunda durup elini tutamadım. Bebeğimizi kaybederken sarılamadım ona. Ben bu vicdan azabıyla nasıl baş edeceğim Allah'ım. Biraz yalnız kalmalıyım. Biliyorum yine kırılacak ama yalnız kalıp sindirmeliyim. Kolundan tekrar çıkıp odama doğru tek başıma yola çıkıyorum.


Son bir not: Eğer panik atak hastasıysan ve bunu okurken seni tetikleyen bir şey olduysa derin nefesler al ve panik atağı düşman görüp sakın onunla savaşma. Sadece gelip geçmesine izin ver. Sevgiler...


You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 27 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Minel Aşk-Tamamlandı-Where stories live. Discover now