24. Zafer

3.3K 263 32
                                    


"Ben hiçbir zaman senden ayrılamayacağımı sanıyordum zaten. Ama şartlar bunu gerektirmedi gördüğün gibi." Hala gerektirmiyordu. Kaderinde koca bir sınav vardı. Ama bu sınavın ona mı yoksa Deniz'e mi ait olduğunu bilmiyordu. Bilmek de istemiyordu.

Sinirle elini saçlarının arasından geçirdi. "Ayrılmak mı istiyorsun?" diye sordu onun 'hayır' demesini umarak. Bu kadın sonuna kadar onun için savaşmışken şimdi sonsuza dek onun olmak istediğine karar verdiğinde mi gidecekti? Bu kadar acımasız mıydı yani? Önce kendine alıştırıp sonra hiçbir şey olmamış gibi gidebilecek miydi? Bir parçası kopmuş gibi hissetmeyecek miydi? Çünkü biliyordu ki işe giderken onun yanından ayrıldığında bile tuhaf oluyordu.

"Belki." dedi dudakları. 'Asla' diye haykırdı kalbi. İkisinin aynı kararı verdiği günleri görebilseydi keşke. Aklı gitmesi gerektiğini söylerken kalbi burada kalacaktı. Hep ikiye bölünmek yazılmıştı sanki onun için. Hep bir yarım mutluluktu yaşadığı.

Kaşlarını kaldırdı. Bakışlarını kaçırdı. Bir kere daha kaptırmıştı kendini bu kadına. Ve bu kez çok daha fazla. Şimdi ona en çok bağlandığı anda ayrılmak istemesi... sözcüklerin bittiği andaydı. Öyle savunmasızdı ki. Ne yapacağını bile bilmiyordu. "Eğer böyle mutlu olacaksan..." devam edemedi. Sözcükler takılmıştı sanki boğazına. Ağzını bir kere daha açıp 'Gitme' demek istedi ama gururu buna engel oldu. Olmaz olasıca gururu.

Olmayacaktı ama yapmak zorundaydı. "İki hafta sonra yeniden konuşalım, olur mu? Eğer bu seninle son zamanlarımsa bırak da güzel geçirelim. Sonunu düşünmek istemiyorum." Eğer ölecekse son günlerini güzel geçirmek hakkıydı sonuçta değil mi? Bu kendine olan borcuydu sanki.

"Sana seni bırakmayacağıma dair söz verdiğim halde neden inatla ayrılmak istediğine anlam veremiyorum. Ben mi yanlış anladım Minel? Buraya geldiğinde, bana şans verdiğinde... bana değer verdiğini düşünerek yanlış mı anladım? Bilmek istiyorum." Artık sinirden elleri titriyordu. Bir şeyleri durduk yere yanlış anlayan biri olmamıştı hiçbir zaman. Bu anlamı çıkarmak için de uzun zamandır bekliyordu. Haftalardır onun tepkilerini, duygularını takip ediyordu. Ne yazık ki insandı, yanılma payı her zaman vardı.

Gözlerini kaçırdı. Her şeyin değiştiğini anlatabilmeyi çok istiyordu. Sonuçta sır saklamaktan nefret ediyordu. Sakladığı sırrın altında ezilip duruyordu. "Dedim ya sonra konuşalım." diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ama Deniz'in bakışlarından biliyordu ki ertelemek istemiyordu.

"Ya ben şimdi konuşmak istiyorsam?" derken gözlerini Minel'in gözlerine odaklamış dikkatle bakıyordu. Sanki söylemek isteyip de söyleyemediği bir şey vardı.

"Sen gel ya da gelme... Ben gitmeye karar verdim." dedikten sonra masadan kalktı. "Senin peşinden bir yerlere gelmekten yoruldum. Çok yoruldum. Senden ilk defa ciddi bir şey istiyorum. Kabul et ya da etme artık umrumda bile değil." Bunu yapmak zorundaydı. Bir şekilde bağları kopartıp gitmeliydi. Eğer bir gün geri dönebilecek kadar şansı olursa... İşte o zaman Deniz'i elde etmek için elinden geleni yapacaktı. Bu da onun yeminiydi.

Deniz sinirle masadan kalkarken sandalye fazlasıyla büyük bir ses çıkardı. Herkesin ona bakmasını umursamıyordu bile. "Ne demek bu?" derken adete kükrüyordu.

"Bana da umursamazlık bulaştırmayı başardın." dedi umduğundan daha soğuk bir sesle.

"Minel beni delirtme." dedi dişlerinin arasından.

Bir süre onun kızgın gözlerine baktı Minel. Kızgın bakışlarını bile özleyeceğini biliyordu. Bir şey söylemeden sırtını döndü ve kararlı adımlarla restorandan çıkıp odaya gitti. Bir süre sonra Deniz fazlasıyla sinirli bir şekilde odaya geldi. Kapının çarpma sesinden korkarak gözlerini kapattı Minel.

Minel Aşk-Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin