BÖLÜM -35- ''Teklif''

7K 327 39
                                    

(Multimedya da Alya var arkadaşlar, keyifli okumalar)

1 hafta sonra...

Erkanla yaşadığımız küçük maceramızın üzerinden 1 hafta geçmişti. Bu süre zarfında beni hiç aramamış olması biraz kalbimi kırmıştı açıkçası. Ben o öpücükten sonra bazı şeylerin daha farklı olacağını düşünmüştüm. Hatta ona 'evet' demeyi bile düşündüm. Ama teklif edilmesini geçtim, Erkan ortada bile yok. Bende onu arayacak değilim tabiki. Eğer amacı sadece bir öpücük çalıp gitmekse keyfi bilir ne diyebilirimki...

Erkan'ın aksine Ferit'te hemen her gün aramıştı beni. Sözüm ona çok pişmanmış. Güleyim bari. Sürünsün it! Çok da umurumda sanki.

Halbuki ona mesajda çok net bir şekilde anlatmıştım artık değer vermediğimi. Ama ısrarla aramaya devam etti. Tabiki telefonlarına da , mesajlarınada cevap vermiyordum. Ama rahatsız oluyordum tabi ister istemez.

İçimde Ferit'e karşı hiç bir duygunun kalmaması şaşırtıcı. Erkan'a karşı duyduğum bu yakınlıksa ondan kat be kat daha tuhaf. Ve bu yakınlığıma karşılık Erkan'ın tepki vermemesineyse diyecek söz dahi bulamıyorum!

Kendi kendimi yiyerek geçirdiğim bir haftadan sonra nihayet Erkan'ın aklına gelebilmiştim.

Telefonum çaldığında ekranda Erkan'ın ismini gördüm. Her ne kadar heyecanlansamda bunu belli etmedim ve düz bir sesle açtım telefonu.

''Aloo''

''Alya nasılsın'' bak şuna ya, bir de hiç bir şey yok gibi davranıyor. Madem öyle bende eskisi gibi soğuk davranayım sana da aklın başına gelsin. Yine aynı resmi ses tonumla cevap verdim

''İyiyim teşekkür ederim''

''Hayırdır küs müyüz Alya? Benim nasıl olduğumu bile sormuyorsun?''

''Merak etsem sorardım Erkan''

''Neye kızdın acaba canım sen yine?''

''Nerden canın oluyorum senin ben. Ayrıca da sen kimsin ki kızayım?'' Dediğimde telefondan gelen kahkaha sesiyle daha da sinirlendim. Ama bu kızgınlığım ondan çok kendimeydi. Aferin kızım sana, sen kim oluyorsun derken bile kendine inandıramıyorsun milletti. Baksana herif katıla katıla gülüyor!

''Neden ses tonun tam aksini söylüyor acaba küçük hanım? '' diye sorduğunda bu seferde ses tonuma sövdüm. Hay ben senin gibi sesin... Ne diyorum ben ya! Kendine gel kızım Alya.

''Sana öyle gelmiş Erkan. Uzatma da ne istiyorsun onu söyle. Yoksa sen durduk yere aramazsın''

''Nasıl anlamadım?''

''Baksana bir hafta boyunca hiç aramadığına göre'' dememle birlikte yine bir kahkaha sesi duymam bir oldu. Laf sokuyoruz oğlum burada. Bu kadar gülünecek ne var!

''Allah iyiliğini vermesin Alya. Bu muydu bu soğukluğunun sebebi?'' Ahanda neye güldüğünü anlamış bulunuyorum. Zekamı alkışlayın lütfen!

''Uzatma dedim Erkan. Dökül bakalın derdin ne?''

''Ovv çok sertiz bakıyorumda. Rahatla azacık ... Diyecektim ki bu akşam saat 19.00 da alacağım seni. Yemeğe çıkacağız. Ona göre hazırlan'' deyip kelimeleri art arda sıralarken araya girdim ve

''Seninle geleceğimi nereden çıkardın acaba?'' Diye sordum. Vereceği cevap ise beni şaşkına çevirmeye yetti.

''Sana bir sürprizim var. Ve sırf bu merakın yüzünden bile gelirsin. Seni tanıyorum ben'' Adam haklı ne diyebilirim ki. Beni çözmüş valla, helal olsun...

''Peki tamam. Ama sana hala kızgınım haberin olsun'' dedim niyetimi belirterek.

''Anlaştık güzellik. Hadi şimdi hazırlan'' dedi ve telefonları kapattık. Saate baktığımda 3 saatim olduğunu gördüm. Ve hemen hazırlanmaya başladım.

Önce bir duş aldım ve saçlarımı düzleştirdim. Düz saç her zaman favorimdi. Kullanımı kolaydı bir kere daha ne olsun. Makyajda pek iyi olmadığım için uzun süre oyalandım. Her zaman en çok vaktimi alan makyaj olurdu çünkü. Beyaz sırt dekolteli kalem albisemi de giydiğimde artık hazırdım. Aynaya baktım ve gördüğümden memnun bir şekilde gülümsedim.

Hazırlanmam yeni bitmişti ki zil çaldı. Gelenin Erkan olduğunu anladım ve kapıyı açtığımda yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Takım elbise giymişti ve ona cidden yakışmıştı. Daha sonra ise kızgın olduğumu hatırladım ve yüzüme o sinirli ifademi geri oturttum.

Bu tavrımsa daha çok komiğine gitmiş olacak ki resmen sırıta sırıta baktı bana. Allah'ım sen bana sabır ver. Bu çocuğa da gülmek yakışıyormuş aslında... Bugün Erkan'ı beğenme günüm falan mı acaba benim. Önce takım elbise, sonra gülümsemesi...

''Çok güzel olmuşsun'' dediğinde düşüncelerimden sıyrıldım ve

''Teşekkür ederim'' dedim yine resmi bir ses tonuyla. O ise sadece gülümsemekle yetindi ve bana kolunu uzattı. Bir süre arada kalsamda , daha sonra bozulmasını istemediğim için hafifçe girdim koluna. Kapının önündeki arabayı gördüğümdeyse küçük çaplı bir şok yaşadım. İyi de Erkan'ın arabası yok ki, öğrenci sonuçta. Muhtemelen kiralamıştır veya ödünç almıştır diye düşünerek arabaya doğru ilerledim. Kapımı açtığında teşekkür ederek nazikçe oturdum ön koltuğa. O da kapımı kapatıp şöför koltuğuna geçti.

Yol boyunca neredeyse hiç konuşmadık desem yeridir. Ama yüzüne baktığımda hala o gülümsemesi dudaklarının kenarındaydı. Her ne kadar kabul etmek istemesem de bu görüntü benimde içimi sıcacık etmişti.

Araba durduğunda nereye geldiğimize bakmak için kafamı kaldırdım. Ve gördüğüm manzara karşısında şok geçirdim. Yüksek bir yere gelmiştik. Burası küçük bir ormanlık alandı ve neredeyse tüm Ankara ayaklarımızın altındaydı. Bir ağacın altına masa ve sandalyeler kurulmuştu. Ağaç balonlarla süslenmişti. Işıklandırma için mumlar ve gaz lambaları kullanılmıştı. Ama kelimelerle anlatmam cidden imkansız. Çünkü muazzam bir manzara vardı şuanda karşımda. Bir an bütün kızgınlığımı unutup sarıldım Erkan'a. ..

Yemeklerimizi daha önceden getirmiş olsa gerek ki beni sandalyeye oturduktan sonra servis etmeye başladı. Bu küçük ağaçlık alan şimdi harika bir an'a şahitlik yapıyordu. Daha ne kadar uğraş verebilirdi bu çocuk , helal olsun diye düşünüyordum ki bir keman sesi duymamla arkama döndüm. Herçekten bunların hepsi bir rüya olmalı... Kemancı tutmuş olamaz öyle değil mi?

Mutlulukla yüzüne baktığımda yanıma geldi ve elimden tutup ayağa kaldırdı beni. Bir süre keman sesi eşiliğinde dans ettik. Ankara'nın bu kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim hiç. Yada içinde bulunduğum an güzeldi bilmiyorum. Ama güzeldi işte...

Kemancı çalmayı bıraktığında , bizde dansı bıraktık. Tam masaya gitmek için yönelmiştim ki bileğimden tutup durdurdu beni. Cebinden büyük, beyaz bir kağıt çıkardı ve önümde diz çöktü. Kağıda bakarak konuşmaya başladığında kaşlarım istemsizce çatılmıştı.

''Alya...
Benim her şeyden çok sevdiğim küçük kadın. İnan o kadar çok bekledim ki seni. Ve inan yıllarca da beklerim hiç önemli değil. Ama yine de artık benim olduğunu bilmek istiyorum. Senin de beni sevdiğini bilmek istiyorum.

Tabi sevmeyede bilirsin ama sevebilme ihtimalini bile sonsuza kadar beklerim inanki. Yine de kalbime daha fazla zincir vurmak istemiyorum. Sana olan duygularımı bil istiyorum. Karşılık veremesen bile bil.

Seni çok temiz duygularla seviyorum ben. Yaşadığın hayal kırıklığından sonra bana bir şans vermek istemeyebilirsin, belki güvenmiyorsun bana ama yine de seviyorum seni işte. Engel olmayı bile çok denedim ama olmadı. Senden vazgeçemedim. Artık vazgeçmekte istemiyorum zaten. Çünkü öncekinin aksine artık umudum var benim. Ve istiyorum ki bu umudum gerçek bir şansa dönüşsün artık...'' diye devam ederken daha fazla dayanamadım. Elindeki kağıt cidden sinirlerimi bozmuştu. Söylediği sözler güzel şeylerdi ama bunları yazdığı yerden okuyor olması....

Elinden kağıdı alıp yırtarcasına çektim. Çatık kaşlarım ise kağıda baktığında yumuşayıvermişti birden... Kağıtta

''SENİ SEVDİĞİMİ BU KAĞIDA BAKMADAN DA SÖYLEYEBİLİRİM'' yazıyordu...

Şah-Mat (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now