BÖLÜM -41- ''Yaşasın Lunapark'a Gidiyoruz!''

5.3K 249 38
                                    

(2 hafta sonra)

Ezgi ve Ferit'i birlikte görmemin üzerinden iki hafta geçmişti. Ama bu süre zarfında içimdeki sıkıntının biraz bile olsa azalmaması, endişelerimde haklı olduğumun bir kanıtıydı sanki. İki hafta öncesinde Ezgi ile yapmış olduğumuz o tartışmadan sonra yanıma gelip konuşmamıştı da hiç. Sadece bu bile, o ikisinin bir şeyler çevirdiklerini gösterirdi.

Ama Erkan'ın her durumda benimle olacağını bildiğim için de korkmuyordum doğrusu. Ona çok ama çok güveniyordum. Beni asla yalnız bırakmazdı onların karşısında.

Muhtemelen sadece can sıkıcı şeyler yapacaklardı, boş yere midemizi bulandırıp çıkacaklardı hayatlarımızdan. Yine de kendimi olabilecek her türlü oyuna karşı hazırlamıştım. Ve kendi kendime , bu sefer oyunlarına gelmeyeceğime dair sözler vermiştim.

Bir yandan da bu hissettiklerimin sadece kuruntudan ibaret olabileceğini düşünüyordum. Hatta kendimi buna ikna etmek için çabalıyordum. Ama ne yaparsam yapayım sıkıntım geçmiyordu bir türlü. Neyse akışına bırakmak en iyisi sanırım. Dur bakalım, nasılsa çıkar yakında kokusu!

***

''Ablaaaaa, kalk kalk kalk'' diye yatağımın üzerinde zıplayan Gülay yüzünden açtım gözümü. Uyku sersemliği hala üzerimdeyken olan bitene anlam vermeye çalışıyordum. Bu kıza ne oldu da kuyruğuna basılmış gibi bağırıyor Allah aşkına.

''Ne var Gülay ya. Ben seni böyle mi kaldırıyorum. Ne diye yırtıyorsun bir taraflarını!'' Diye gözlerimi açmadan azarladım onu.

''Ablacım kalkar mısın yaa. Deli etme insanı . Ben bugün izinliyim. Bütün günü yatakta geçirmeyi düşünmüyorsun değil mi?'' Diye beni ikna etmeye çalışıyordu. Ama ben kalkmamak için direniyordum. Gece pek uyuyamadığım için gözümden uyku akıyordu adeta.

''Aslında tam olarak öyle düşünüyordum Gülay'cım. Yataktan çıkmayacağım. Sende gölge etme, başka ihsan istemiyorum'' diye cevap verdim.

''Öyle diyorsun yani. Bende Erkan'ı arayıp kahvaltıya çağırmıştım. Belki hep beraber bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm. Ama sen istemediğine göre arayayımda gelmesin bari'' dediğin de bir nevi anahtar kelimeyide söylemiş oluyordu; Erkan!

Az önce açılmamak için direnen gözlerim şuanda fal taşı gibi açılmıştı. Hemen kafamı kaldırdım ve

''Erkan mı? Ne zaman aradın sen onu? Hemen mi geliyor? Neden bana yeni söylüyorsun ? Daha kahvaltı da hazırlanmadı. Ayy rezil olduk!'' Diye peş peşe cümleleri sıralamaya başladım. Gülay bu halime kahkahalarla gülüyordu.

''Aslında ablacım ben Erkan abiyi arayalı 20 dakika olacak neredeyse. Yani eli kulağındadır muhtemelen. Geldi gelecek'' dediğinde yataktan nasıl fırladım bilmiyorum.

''Seni sıpa seni. Bana bunu yeni mi söylüyorsun. Off Erkan beni yataktan kaktığım halle görecek kesin'' dememe kalmadan zil çaldı. Gülay'a korkutucu olduğunu umduğum bir bakış yolladıktan sonra koşarak banyoya gittim. Ben elimi yüzümü yıkarken Gülay da kapıyı açmaya gitmişti. Erkan'ın sesi geldiğinde resmen iki ayağım bir papuca girdi. Tekrar koşa koşa gidip üzerimi değiştirip saçlarımı topladığımda saate baktım. Tam iki dakikada hazırlanmıştım. Ki iddaa ediyorum bu dünya çapında bir rekor!

Aynada son kez kendime bakıp salona geçtim. Erkan'ın yanağına kocaman bir öpücük kondurup 'hoşgeldin' dedim. Yanına oturduğumda ise Gülay'ın beni ispiyonlaması ile dondum kaldım.

''Erkan abi, bakma sen bunun böyle hazırlandığına. Daha 5 dakika öncesine kadar uyandırma beni diye yalvarıyordu resmen'' deyip kıkırdadığında yerin dibine girmek istedim. Erkan'a baktığımda ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm. Bu durum her ne kadar sinirlerimi bozsada bozuntuya vermedim ve bende utanarak gülümsedim. Daha sonra

Şah-Mat (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now