BÖLÜM -56- ''SON'A YAKLAŞIRKEN''

4K 180 6
                                    

Biz, daha ne olduğunu bile anlayamadan kendimizi kapının önünde bulduk. Elimizde ki tek şansı da kaçırmıştık ve yapacak hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Ruhumda hissettiğim sonsuz çaresizlik hissi, gözlerimde gözyaşı olarak birikmeye başladığında kendimi daha fazla tutamadım. Sanki akan gözyaşlarım Yelda hanımı ikna edebilecekmiş gibi doyasıya ağladım kapının önünde. Ama tabi ki ne Yelda hanım ikna oldu, ne de biz çaresizliğimize bir çare bulabildik. Yüzümüze kapanan kapı hala aynı soğukluğuyla karşımızda duruyordu. Görünen o ki elimiz boş bir şekilde Ankara'ya dönmek zorunda kalmıştık.

Ne kadar zaman ağladım bilmiyorum ama göz yaşlarım kuruyup akamaz olduğunda Gülay önümde diz çöktü. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım ve kendimi çok bencil hissettim. Ben burada şekeri elinden alınmış küçük bir çocuk gibi feryat figan ağlarken aslında kardeşimi ve sevgilimi ne kadar çok üzdüğümü fark ettim. Kendime geldim ve zorlanarakta olsa ayağa kalktım. Ağlamaktan çatallaşan sesimle

''Bu kadar yeter, hadi artık geri dönelim'' dediğimde ikisi de hiç bir şey söylemeden yalnızca kafalarını sallayıp onaylamakla yetindiler. Kazanacağımdan emin olduğun bir savaşa girip, mağlup olmak gibi bişeydi şuan yaşadığım. Belli etmesemde ben bu fikre fazla ümit bağlamıştım. Zaten o yüzden bu kadar hayal kırıklığı yaşıyorum.

***

Evimize döndüğümüz de hiç bir şey konuşacak halde değildik. Kendimi o kadar yıpratmıştım ki şuan da tek istediğim derin bir uyku çekip dinlenmekti. Her zaman olduğu gibi...

''Ben yatıyorum'' deyip odama yöneldiğimde Erkan kolumdan tutup gitmemi engelledi.

''Hayatım sence de oturup konuşmamız gerekmiyor mu?'' Bu durumu yumuşatıp toz pembe bir duruma sokmaya çalışan haline gülümsedim.

''Neyini konuşalım Erkan, olmuyor işye yapamıyoruz, başaramıyoruz. Ne yaparsak yapalım biz kötü olamıyoruz!'' Sonlara doğru sesimin yükseldiğini fark etsemde geri adım atmadım. Kendimi olabilecek şiddetli bir kavgaya hazırladım. Oysa benim bu ani çıkışım karşısında Erkan'ın tek yaptığı yüzüme uzun uzun bakmak oldu. Ben kavga başlamadan bitti diye düşünmüştüm ki Erkan beni tutup kendine çekti ve dudaklarıma küçük, masum bir öpücük kondurdu.

Bu öpücük bedenimi titreten bir volkandı sanki. Ayak parmaklarımdan başlayıp, saç tellerime kadar devam eden bir ürperti yaşadı vücudum. Bu minik öpücük beynime şimşek misali çaktı resmen. Biz çaresizliğimizde boğulurken, düşmanın zafere ne kadar yakın olduğunu hatırlattı bana. Ve bizim bu mağlubiyet karşısında yapabileceğimiz hiç bir şeyin olmadığını bir nakış gibi işledi yüreğime. Yapabileceğimiz tek şey sırasını bekleyen kurbanlıklar gibi çaresizce beklemek ve birbirimize sessizce destek olmaktı. Bu öpücük de bunun en büyük kanıtıydı.

Masum öpücüğüne usulca karşılık verdim ve kocaman sarıldım Erkan'ıma. Şimdiye kadar yaşadığımız ve bundan sonra da yaşayacağımız bütün kötü anıları silmek istercesine sarıldım.

Sonra kollarından sıyrıldım ve uykum olduğunu bahane ederek odama geldim.

Bugün, bu gece hissettiğim çaresizlik hissi ile uykuya dalarken aklımda yine envai çeşit düşünce vardı ve ben artık hangisine kulak vereceğimi çok iyi biliyordum.

Şimdiye kadar hep mantığımızla hareket etmiş, bu doğrultuda planlar yapmış ve bunların sonucu olarak başarısız olmuştuk. Demek ki mantığımız işe yaramıyordu. O halde artık duygularımla haraket etme zamanıydı.

Her geçen gün sona yaklaşıyorduk ve bu ışıktan önceki son kavşaktı. Ya her şey bizim lehimize olacaktı ya da aleyhimize. Bundan sonra iyimserlik yoktu. Büyük oynayacaktım ve umduğum gibi olursa bu tehlikeli oyunu ben kazanacaktım.

Artık Gülay'ın ya da Erkan'ın planlarını değil, Alya'nın hislerini devreye sokma zamanıydı...

Şah-Mat (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin