Yanlış Efsane

109 20 2
                                    

"İçeri geçin çocuğum."

Eris ile birbirimizle bakıştık. Daha sonra yavaşça içeri adımladık. İçeriye girmemle burnuma derin bir tütsü kokusu geldi. Normalde tütsü kokularından nefret ederdim ama bu koku hoşuma gitmişti.

Etrafı inceledim. Karşımızda bir merdiven vardı. İçeriye girdiğimiz gibi küçük bir salon bizi karşılıyordu. Şömine ateşi etrafı aydınlatıyordu. Karnımın guruldadığını hissettim. Bir anda acıkmıştım.

"Oturun çocuklar."

Yaşlı kadın şöminenin önüne serilmiş garip simgeleri olan bir kilimin üstüne oturdu. Eris ve ben de koltuğa oturduk. Fakat koltuk o kadar küçüktü ki ikimiz zor sığmıştık.

Kadın şöminenin önünde yanan alevleri izliyordu. Gözlerini ayırmadan, kırpmadan. Harelerinde alevleri bile görebiliyordum.

Eris'in elini hissettim. Hala bırakmamıştı. Bu benim işime gelirdi tabi.

Etrafa baktım. Otantik denilebilirdi. Yeşilin ve kahve hakimdi. Farklı imgeler vardı. Tavanın bir yerinden sarmaşık sarkıyordu. Bir yerlerde tütsü yanıyordu ama nerede olduğunu hala çözememiştim.

"Efendim, sizi rahatsız etmek istemem. Ama size sormak istediğim sorular var."

Eris'in yaşlı kadına ithafen dediğiyle bakışlarımı kadında sabitledim. Bakışlarını alevlerden ayırmayarak sessiz kaldı. Sanki o alevlerin içinde bir şeyler vardı ve onları izliyordu. Öyle dikkatli bakıyordu. Sessizliği cevap vermeyeceğini düşündürtürken yavaşça konuştu.

"Sor çocuğum."

Eris hafifçe boğazını temizledi. Elimi sıktığını hissetmemle benden güç aldığını anladım. İçim bir hoş oldu.

"Burada ne yapıyorsunuz? Yani bu ormanda."

"Burası benim evim."

Kadın yavaşça konuşuyordu. Hala tek bir gözünü bile kırpmamıştı. Bu beni ürkütüyordu.

"Ormanda hiçbir canlıya rastlamadık. Ne ile besleniyorsunuz?"

Kadın cevap vermedi. Aradan saniyeler geçti. Ağzı yavaşça açıldı.

"Sor çocuğum."

Titrek bir nefes aldım. Kadın çok ürkütücü görünmeye başlamıştı. Alev yüzünü aydınlatıyordu. Ve hala gözlerini ayırmamıştı, kırpmamıştı.

"Ne zamandır buradasınız?"

"Bilmem."

Kaşlarım hafifçe çatıldı. Eris'e kaçamak bir bakış attım.

"Kaç yaşındasınız?"

"Bilmem."

Kadının yüzünde mimik yoktu. Benim de aklımda bir sürü soru vardı ama bir türlü birleştirip cümle haline getiremiyordum. Anlaşılan Eris de öyle ki gereksiz sorular soruyordu.

"Sizden başka kimse var mı buralarda?"

"Belki vardır. Belki yoktur."

Tanrım, bu kadın ne zaman göz kırpacak!?

"Kim var sizden başka?"

"Herkes."

Kadın bir anda yerinden kalkmasıyla sıçradım. Yüzüne samimi bir gülümseme olan kadın sonunda gözlerini kırpıştırdı.

"Acıkmışsınızdır evlatlarım. Durun size yemek getireyim."

"Zahmet etmeyin."

Ama kadın çoktan uzaklaşmıştı bile. Bakışlarım oturduğu kilime çevrildi. Nasıl o kadar hızlı kalkmıştı. Kalktığını bile doğru düzgün görememiştim.

Hikaye GezginiWhere stories live. Discover now