Karanlık Orman

111 20 1
                                    

  Eris elindeki haritayı kontrol ederek eliyle bir yeri gösterdi.

"Şu ağaçtan sonrası Karanlık Orman."

  İleriye baktığımda bunu anlamak için haritanın gerek olmadığını fark ettim. Orman ince bir çizgiyle bölünmüş gibiydi. İlerisi karanlık ama burası aydınlık.

"Cadı Karanlık Orman hakkında bir şey söylemedi. Sence tehlikesi sadece göz gözü görmediği için mi?"

"Sanmam. Kendisi bu ormana ait olduğu için ona zarar vermeyebilirler ama bizi seve seve öldürürler."

"Bataklık Canavarı gibi diyorsun yani?"

"Aynen."

  Oflayarak o ince çizginin önüne geldik. Gözlerimi kısıp ileriyi görmeye çalıştım. Sadece birkaç ağaç dalı seçebilmiştim.

"Önümüzü geçtim, haritayı bile görmeden nasıl ilerleyeceğiz?"

  Eris kafasını indirip haritaya baktı. Dudaklarını oynatırken yolu ezberlemeye çalıştığını anladım. Kafasını gökyüzüne kaldırıp son tekrarını yapınca bana döndü.

"Tamam, harita ezberimde. Yani umarım."

  Gülerek kafamı salladım. İkimiz de o ince çizgiyi geçtiğimizde Eris elimi tuttu. O önde ben arkada yürümeye devam ettik. Başta ağaç dallarını ve birkaç büyük taşı seçebiliyorduk fakat şuan cadının dediği gibi göz gözü görmüyordu. Mutlak bir karanlıktaydık. Gözlerimi açıp kapatmama rağmen hiçbir değişiklik olmuyordu. Beş duyu organımdan sadece hissetme güdümü kullanabiliyordum, o da Eris'in elimi tutması sayesinde.

"Sence buranın bu kadar sessiz olması normal mi?"

  İster istemez fısıldamıştım.

"Normal bir ormana göre hayır. Ama biz şuan normal bir ormanı geçtim, normal bir evrende bile değiliz."

  Fısıldayarak kurduğu cümle ile sessiz kaldım. Sürekli bir şeyler görme umuduyla kafamı çevirip duruyordum. Bu karanlık beni uyuz etmeye başlamıştı.

"Eris nereye gittiğimizi bilmiyorsan bir yere oturup sabah olmasını bekleyelim. Yaşlı Cadı sabahleyin az buçuk bir şeyler görebileceğimizi söylemişti."

"Ya onun az buçuk dediği buysa?"

"Sanmıyorum. Zaten hiçbir şey göremiyoruz."

  Sıkıntılı bir nefes verdi.

"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Farkında olmadan bir canlının üzerine oturabiliriz. Ya da bir varlığın. Onlar burada yaşadığına göre etrafı görüyorlar ama biz görmüyoruz ve ölmemiz kaçınılmaz."

"Haklısın. Ama nereye kadar yürüyeceğiz? Ya yanlış yola saparsak?"

"O da doğru."

  Eris tekrar sıkıntılı bir nefes verdi.

"Bu ormanın bir zayıf noktası olmalı."

  Kaşlarım çatıldı.

"Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?"

"Bu orman karanlığa mahkum. Belli ki ışıktan korkuyorlar."

"Ya da bir lanet sonucu karanlığa mahkum edilen, bunun sonucunda ışığa hasret kalan bu orman; gördüğü ilk parıltı da üzerimize doğru gelip bize saldıracak."

  Eris'in bana baktığını hissettim. Bakışlarındaki şaşkınlığı hissedebiliyordum.

"İki dakikada kurgu yazdın."

Hikaye GezginiWhere stories live. Discover now