V'dea Gölü

109 18 4
                                    

  Birinin beni dürtmesiyle gözlerimi açtım. Baktığımda karşımda Anabel ve Eris duruyordu. Aklıma anında planın gelmesiyle hızlıca ayaklandım. Pencereden dışarıya baktığımda havanın neredeyse aydınlandığını gördüm.

"En doğru saat buydu. Bazı elfler uyanık ama onları atlatabiliriz."

  Göğsüme sakladığım iki iğneyi çıkardım. Bunu bizi hazırlayan elften istemiştim.

"Bunları sadece kapıdaki elfler için kullanacağız. Diğer elfleri nasıl halletmeyi planlıyoruz?"

"Cevap çok basit, yalan söyleyeceğiz."

  Kafamı salladım. Dediği gibi aslında cevap basitti. Yavaş adımlarla odadan çıktık. Önde Anabel, hemen arkasında ben ve benim arkamda da Eris vardı.

  Merdivenlerden aşağıya inerken ses yapmamaya çalışıyorduk. Anabel neredeyse koşturmasına rağmen ses yapmıyordu ama aynı durum maalesef ki Eris ve benim için geçerli değildi.

"Azıcık yavaş yürü Anabel."

  Fısıltıyla dediğime göz devirdi.

"Basit insancıklar olduğunuzu unutuyorum hep."

  Bu diyarda bizi küçümsemeyen yoktu resmen. Herkes küçümsüyordu ama asla onların kalkamayacağı bir işi yapıyorduk.

  Anabel uyarımı dikkate alıp bize ayak uydururken dikkatlice etrafıma baktım. Kimse yoktu. En aşağıya indiğimizde etraf kararmıştı. Ve o kadar havasızdı ki alışmam çok uzun sürmüştü.

  Mahzende ilerlerken Anabel'in bir anda duvarın arkasına saklanmasıyla hızlıca onu taklit ettik. Üçümüz de duvarın arkasında yan yana dizilmiştik.

"İşte kapı ve iki elf orada."

  Kafamı eğip bakmak istesem de dikkat çekeceğimden ötürü son anda vazgeçtim.

"Ne diyerek yanlarına gideceğiz?"

"Ağla."

  Anabel'e kaşlarımı çatarak baktım.

"Ne?"

"Ağla işte! Bu kadar zor değil."

"Ağlamam bize nasıl yardımcı olacak?"

"Seni bir köşeye fırlatacağım, sen de ağlayacaksın. Sonra da kayboldum diyeceksin."

"Ağlamamın bununla hiçbir alakası yok!"

"Bir alaka aramıyoruz!"

  Dedi ve ben daha ne olduğunu anlamadan dediği gibi tüm gücüyle beni fırlattı. Yere yüzüstü yapıştım. Ağlamam gerektiğini fark edip parmaklarımı gözlerime bastırdım. Bir elimi elbisemden içeri daldırıp iğneyi avucumun arasına sakladım. Yavaşça yerden kalkmaya çalıştığımda dizimden akan bir sıvı hissettiğimde bakışlarımı indirdim. İki dizim de kanıyordu. Avuç içim de zarar görmüştü.

"Hanımefendi!"

  Yanıma kapıdaki elflerden birinin koştuğunu gördüğümde ağlamaya devam ettim. Elf yanıma çöktüğünde çaktırmadan diğer elfe baktım. Gözlerini karşısındaki duvardan ayırmıyordu ama bizi duyduğunu biliyordum.

"İyi misiniz? Burada ne işiniz var?"

  Burnumu çekip konuştum.

"Bilmiyorum. Ben... ben kayboldum."

  Elf yavaşça kalkmama yardım ettiğinde içine iğne olan avucumda boynuna attım. Elf bir kolunu belime doladığında elimdeki iğneyi boynuna sapladım. Elfin gözleri büyüdü. Kafasını hızla bana çevirdi ama çevirmesiyle yere düşmesi bir oldu. Son anda boynundan iğneyi çekebilmiştim. Çığlık atıp geriye kaçtım. Bunun üzerine diğer elf geldi.

Hikaye GezginiWhere stories live. Discover now