Elfler

112 18 11
                                    

  Olabildiğince hızlı hızlı yürüyorduk. Bugün ikinci gündü. Elfleri atlattıktan sonra daha V'dea Gölü'nü bulacaktık. Anabel, Elfler'in cüceler kadar kolay olmadığını söylemişti. Umarım çok vakit kaybetmeden Yaşam Çiçeği'ni Elfler'den alabilirdik.

  Öte yandan cüceler de beni endişelendiriyordu. İlla ki yaptığımız şeyi öğreneceklerdi. Ve öğrendikleri zaman pek güzel şeyler yapmayacakları kesindi. Onlar öğrenmeden bir an önce bu evrenden gitmemiz gerekiyordu. İki günden az vaktimiz kalmıştı.

"Bu Elfler'in çukuru tam olarak nerede?"

"Çok az kaldı!"

  Anabel'in keyfi her zamanki gibi yerindeydi. Zıplaya zıplaya etrafın tadını çıkararak ilerliyordu. Ne yazık ki biz Eris ile o kadar da rahat değildik.

"Geldik!"

  Anabel durduğunda bizde durduk. İki yanında yerimizi alırken baktığı yere baktık. Yerde büyük bir çukur vardı ve sonu görünmüyordu. Daha doğrusu hiçbir şey görünmüyordu. Kapkaranlıktı. Kara delik gibiydi. Açıkçası pek güvenli gözükmüyordu.

"Buradan atlayacağımıza emin misin?"

"Başka çukur görüyor musun?"

"Atladık diyelim, bu çukur nereye çıkıyor?"

  Anabel göz devirdi.

"Elfler'in evine işte."

"Şuan işine geldiği gibi cevap veriyorsun."

"O zaman kesin sesinizi de atlayın. Zaten öğreneceksiniz. Hem çıkacağınız yere göre kararınızı mı değiştireceksiniz?"

  Lafı biter bitmez bir anda sırtımdan tutup beni çukura doğru itti. Dengemi sağlayamayıp çukurun içine düşerken ağzımdan bir çığlık koptu. Eris'in bağırdığını duyabiliyordum.

  Ellerimle başımı kapatıp cenin pozisyonunu aldım. Düştükçe düşüyordum. Sonu gelmiyordu. Gittikçe de hızlanıyordum. Umarım çakılacağım yer yumuşaktır.

  Ne olduğunu anlamadan sırtım yumuşak bir şeyle buluştuğunda nefesim kesildi. Hiç bitmeyecek gibiydi. Şoku üstümden atlatıp düştüğüm şeye baktım. Kocamın yaprakların olduğu bir yığındı. Aklıma Eris ve Anabel'in de düşeceği geldiğinde hızlıca kendimi yığından aşağıya attım. Yerden kalkıp Eris'in gelmesini bekledim. Birkaç saniye içinde o da yığının ortasına düşmüştü. Hemen ardından üstüne Anabel de düştü. Eris acıyla inlerken Anabel gülerek üstünden kalkıp aşağıya atladı.

"Hadi ama insancık! O kadar da ağır değilim."

  Eris ters ters bakarak aşağıya indi. Bakışlarımı ikisinden çekip etrafı inceledim. Mahzen gibi kapalı bir yerdeydik ama burası mahzenden daha temizdi. Etrafta birkaç yaprak yığını daha vardı. Nereden olduğunu anlayamadığım bir yerden ışık vuruyordu.

"Üşürsen haber ver."

  Eris'in kulağıma fısıldadığı sözcüklerle buranın ne kadar serin olduğunu fark ettim. Kafa sallayıp Anabel'e döndüm.

"Şimdi nereye gidiyoruz?"

"Bir yere gitmiyoruz. Birazdan bir Elf gelecek ve bizi kralın huzuruna çıkaracak."

  Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı.

"Elfler buraya geleceğimizi biliyor mu?"

  Sinsice gülümsedi.

"Hayır. Bizi kralın huzuruna hayatımız için çıkaracaklar. Kral ölümümüze ya da yaşamımıza karar verecek."

  Kaşlarım çatıldı. Eris benden önce davrandı.

Hikaye GezginiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin