Sahiden Kör Müsünüz Aşka

1K 111 49
                                    


İyi okumalar...

Ağaçlardaki yapraklar süzülerek usul usul terk ediyordu ait olduğu, tutunduğu dalları. Renkleri solmaya başlamış, onları canlandırıp renk veren güneş şimdi ise kurutup solduruyordu birer birer. İşte böyle bizim aşkımız da yavaşça öldürüyordu bizi.

Prens'in mektubunu almamın üzerinden bir hafta geçip gitmişti. Ona ne bir cevap yollamış ne de onu görmek isteyip istemediğime karar verebilmiştim. Onu bir kez görünce kalbimi dizginlemek mümkün olmuyor, göremezsem ise hasretimden öleceğimi sanıyordum. Bu nasıl bir yazgı ki ne onsuz ne de onunla olabilecek bir hale düşürmüştü beni.

Öyle ki Prenses Jisoo bugün sarayıma teşrif edecek bir kaç gün içinde de resmen nişanlım olarak anılacak olmasına rağmen zihnimin hala onunla meşgul olmasına ve bunun beni zayıf düşürmesine mani olamayacak kadar aciz bir adamdım artık. Ben oturduğum tahta ve halkına layık bir Kral değildim artık. Öyleki ne kendime söz geçirebiliyor ne de halkım için çabalamak istiyordum.

"Kral'ım Prenses Jisoo amcanız Kim Namjoon ile saraya giriş yaptılar. Onları karşılamak ister misiniz?"

"Demek geldiler, gidelim öyleyse." dedim tahtımdan kalkarken. Sarayın bahçesine açılan kapıdan çıktığımda bir kaç aya eşim olacak, resmen nişanlım sayılan Prenses'le göz göze geldik. Beyaz tül elbisesinin içinde sade ve zarif görüntüsüyle önümde hafifçe eğildikten sonra gülümsedi. Saten, dantelli eldivenlerini elinden çıkararak ona doğru uzattığım elimin arasına yavaşça elini koydu. Dudaklarıma götürüp kalbime acı veren o öpücüğü tenine bıraktım. "Sarayıma hoş geldiniz Prenses'im."

"Burada olduğum için çok mutluyum Kral'ım, teşekkür ederim."

"Uzun yoldan geldiniz. Akşam yemeğinden önce biraz dinlenin, odanızı hazırlattım."

Başıyla beni selamladıktan sonra Chris Prensesi odasına çıkarmak için ona eşlik ederken amcamla beraber taht odasına doğru yürümeye başladık. "Size layık bir eş olacak yeğenim. Nasıl beğendiniz mi kendisini?". Tahtıma oturduğum da boynumdaki pembe fuları ellerim arasına aldım. "Güzel, zarif bir kadın."... Ama kalbimin dengi değil. Dünyanın tüm kadınları bir araya gelse, bir erkeğe olan aşkım hepsine galip gelirdi.

"Akşam yemeğinde nişan gününü belirleyelim o halde. Bir kaç gün içinde sarayda ve şehrin dört bir tarafında Kral'ımızın nişanını büyük bir şölenle kutlayalım."

"Büyük bir şölen istemiyorum. Sarayda yüzüklerimizi taktıktan sonra halka bir duyuru yaparsınız olur biter."

"Kral'ım bu size yakışmaz."

"Bu seneki mahsul pek verimli olmadı. Halk bundan muzdarip bir kışı nasıl geçireceklerini düşünürken ben tahtımda keyif yaparak, gereksiz harcamalarla abartılı bir nişan yaparsam bu bir Kral'a yakışır mı?"

"Ama Kral'ım halk sizi mutlu görünce mutlu olacaktır."

Ama ben mutlu değildim, hiç değildim. Sadece onlara layık bir Kral olmak için çabalayan bir kukla gibiydim. Kendim dışında herkesi düşünerek hareket ediyordum. Babamın isteği uğruna evleniyordum. Bir varis isteyen taht uğruna sevmediğim bir kadınla nişanlanıyordum. Tüm bunlar olmasa  bile kutsal kitapların yasakladığı bir aşkı kalbimde taşırken, mutluluk bana oldukça uzaktı.

"Akşam yemeğinde görüşürüz amca, kararım kesindir."

...

Akşam olmuş, taht odasındaki büyük dikdörtgen masa yemeklerle donatılmış, etrafında Prenses Jisoo ve annesi ile amcam ve diğer yakınlarım bir arada yemek yemeye başlamıştık. Yemeklerin yanında kırmızı şarap servis edilmişti. Şarabımdan aldığım bir yudum boğazımı yakarken, Prenses Jisoo kaçamak ve utangaç bakışlarla ara sıra bana bakıyor ardından tekrar yemeğine devam ediyordu.

Bloody Love  // taekookDonde viven las historias. Descúbrelo ahora