Kutsa Bedenimi

1.2K 113 21
                                    


İyi okumalar 🌸




Sarıya çalan bir turuncu örtü kaplamıştı doğayı şimdi. Solgun yapraklar veda ederek tutunduğu dala çıplak bırakmıştı sevdiği ağacını... Güz, kendini peşinden gelecek kışa usulca bırakıyordu adeta.

Prens Jeon'un sarayının bahçesindeki çeşmede elini yüzünü yıkayan Park Jimin yavaşça doğrulup arkasını döndüğünde çarptığı bedenle irkilerek geri çekildi. "Ah burnum!" diye inledi, çünkü çarptığı bedenin göğsü öyle sertti ki çünkü karşısında her savaştan galip çıkan Komutan Min vardı.

"Bu kadar tatlı mı canın küçük?"

"Boş bulundum bir an yani siz neden sessizce geldiniz ki?"

İkili birlikte yürümeye başladıklarında Jimin kalbinin ağzında çarpmaya başlamasıyla terlerken, Min Yoongi düz bakışlarıyla önüne bakıyor, sarışının yanlışlıkla olsa da canını yaktığı için kendine kızıyordu içten içe.

"Seni sürekli görüyorum bu sarayda. Kim sarayından daha çok burada vakit geçiriyor gibisin"

"Kral'ımın emirlerini yerine getiriyorum sadece"

"Burada gönül verdiğin biri mi var?" diye sorduğunda Jimin adımlarını durdurmuş, bunu farkeden komutan da durarak ona doğru dönmüştü.

"Öyle.." diyiverdi birdenbire. Yutkundu, utanarak bakışlarını kaçırdı küçük olan. Karşısındaki adama olan aşkı gözüne öyle imkansız geliyordu ki düğüm oluyordu boğazında, sızlatıyordu kalbini.

"Öyle demek, şanslı kadın olsa gerek."

Ona sensin demek istedi ama yapamazdı. Min Yoongi öyle sert görünümlü biriydi ki ona aşkını ilan etse karşılığında ölümü onun ellerinden olacak gibi geliyordu. Belki de en güzel ölüm bu olsa gerekti ama Jimin'in küçük kalbi onun gözlerinde nefreti görmekten çok korkuyordu. Bu yüzden sessiz kaldı. Ama niyedir bilmediği bir şekilde bir an da gözleri doluvermişti.

"Komutan.." dedi kırık çıkan sesiyle. "Peki sizin kalbinizde birisi var mı?" diye sordu dayanamayarak.

Min Yoongi sarışının kendisine bakarken ve bu soruyu sorarken ne kadar zorlandığını görmüştü. Park Jimin'i bu sarayda ne zaman görse onun bakışlarını üzerinde hissediyor, çoğu zaman gözleri kesişip küçük olan hemen bakışlarını kaçırıveriyordu.

"Ben bir komutanım ve aşka ayıracak zamanım yok. Kalbimi dinlemeyeli çok zaman oldu."

"Anlıyorum devlet işleri sizin için her şeyden daha önemli olmalı" dedi Park Jimin. Aşkının karşılık bulamayacağını biliyordu elbette ama bunu duymak midesinin bulanmasına, soğuk soğuk terlemesine sebep oldu. Yüzü aniden beyaza döndü ve bayılmamak için yanındaki bedenin koluna tutundu.

"Neyin var, noldu birden bire?"

"Ben-" dedi ve göz yaşları birer birer akmaya başladığında komutan endişelenerek onu kucağına alarak az ilerideki çardağa taşıyıp oturttu yavaşça. "Üzdüm mü seni, benim yüzümden mi bu haldesin?" Jimin korkuyla Yoongi'ye baktığında onun her şeyin farkında olduğunu gözlerinden anladı. Ama o bakışlarda yargılamak yerine endişe vardı. Komutan Min onun bu haline epey üzülmüştü.

"Özür dilerim sizinle alakası yok komutan. Benim suçum saatlerce yemek yemedim ve -"

"Bana yalan söyleme Park, bakışlarının farkında değilsin sen. Ele veriyorlar seni, sustuklarını dile getiriyor o güzel gözlerin."

Güzel gözlerin... Jimin yakalanmanın utancıyla başını öne eğdi ve içli içli ağlamaya başladı. "Bağışlayın beni lütfen!". Komutan sessiz kalarak ağlamasına izin verdi küçüğün. Bir kaç dakika sonra Jimin, saçlarına değen el ile nefesini tuttu. Komutan Min onun başını okşayarak sakinleştirmeye çalışıyordu.

Bloody Love  // taekookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant