47

17.5K 2K 244
                                    


''Çok mu yoruldun?'' başım abimin dizlerinde, salonda oturuyorduk. Yorulmuştum. 

''Evet.'' dedim mırıldanarak. Makyajımı çıkaracak halim bile yoktu. Annem ve babamı sürprizimiz olarak iki günlüğüne Alaçatıya göndermiştik.Çok itiraz etselerde ikna etmeyi başarmıştık. Evli olarak ufak da olsa bir balayını hak ediyorlardı.

Baran, abim ve ben eve geçmiştik. Pars abi ve Zeliha da bizimle birlikte çıkmışlardı. Zeliha'dan hoşlanmıştım açıkçası. Tatllı bir kızdı. Gerçi Pars abinin kardeşiydi. Şaşırmamalıydım.

''Güzel bir geceydi.'' diye ekledim ufak bir sessizliğin ardından. Kalabalık beni gerse de abim elimi bırakmamıştı. 

Elleri saçlarımı okşadı yavaş yavaş. ''Evet.'' dedi dalgınca. Şakağıma doğru kaydı parmakları. ''Birkaç pürüz dışında gayet güzeldi.''

Sesi dalgındı. Onunla o konuşmayı yaptığımdan beri dalgındı gerçi. Kimse nedenini bilmiyordu, kimseye söyleyememiştim. Ne yedi yaşımda olanları ne de o gece yaşananları. Hep içimde yaşamıştım. Hep demiştim kendime yaşamayı hak etmiyorsun diye, sonra o da söylemişti ve işte tamamlanmıştı tüm parçalarım. Ölmem gerekliydi. Herkes için böylesi daha iyiydi. Annem çok üzülürdü ancak bir süre sonra hayatına devam ederdi. Belinde bir kambur olmazdı. Belki ben de rahatlardım. 

''Çok canın yandı mı?'' dedi kısıkça. Bir eli koltukta kendime çektiğim koluma uzanmış, üç kesik izinin üzerinde dolanmıştı.

O jiletin derime değdiği anı hatırladığımda irkildim. O da bunu hissettiğinde elleri ufaktan titredi.

Cevap vermedim ama anladı.

''Portakal.'' dedim birden. ''Ben Portakal'ı yedi yaşımda, o gecede buldum, biliyor musun?'' gülümser gibi oldum. Bedeni kaskatı kesilirken bunu duymaya hazır olup olmadığını kestiremedim. Ancak belki şimdi anlatırsam ona, belki o günü itiraf edebilirsem birilerine bir hafta sonra yine konuşabilirdim. O adamı istemiyordum. O adamın hiçbir şeyini istemiyordum.

''Devam et abicim.'' dedi. Yüzünü göremiyordum. Gözlerimi kapadım ve devam ettim anlatmaya.

''Dönme dolabın tepesindeydim. Şehri izliyordum, annem daha önce binmeme izin vermemişti çünkü epilepsimin yeni yeni ortaya çıktığı zamanlardı. Pimpirikliydi biraz.'' güldüm hafifçe. ''İndim sonra aşağı. Yoklardı. Her tarafa baktım. Çok kalabalıktı. Beni bıraktıklarını düşünmemiştim hiç. Belki arabaya gitmişlerdir diye çıktım ordan.'' yutkundum. Saçlarımı okşayan elleri titredi. 

Bir damla gözyaşım pantolonuna doğru süzüldü. ''Çıktım. Arabayı bulamadım. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Kimse sormadı bu çocuk neden tek diye. Öylece yürüdüm. O ışıklar ve kalabalık arkamda kalmıştı. 

Bir süre sonra artık yürüyemeyecek kadar korkuyordum. Annemi istiyordum. Üşüyordum. Bir çöpün kenarında durduğumda Portakalımın sesini duydum. Bir poşetin içine sıkışmıştı. Benim gibiydi. Yalnızdı ve korkuyordu. ''  burnumu çektim. Turuncu kedim, yalnız kedim... '' Onu ordan çıkardım. Birbirimize sığınmıştık. O an başka kimsemiz yoktu.''

Ufak bir sessizlik yaşadık.

''Ben orda onunla sarılırken, bir abla geldi yanımıza. Bana dedi ki, seni annene götüreceğim.'' güldüm histerik şekilde. Gözyaşlarım teker teker akıyordu. ''İnandım.''

Titreyen elleri öyle barizdi ki, bir elimle elini tutmak zorunda kaldım titremesi sakinleşsin diye. Konuşamıyordu.

''Gö-''

''Bitireyim, daha önce kimseye anlatamadım.'' dedim yalvarır gibi. Kimseye anlatamamıştım. Kimseye yakaramamıştım.

''Ceketimin cebine koydum Portakalı ve o kadının elini tuttum. Başka kimsenin elini tutamadım o zamandan sonra uzun süre. Beni aldı, anneme götürmedi ama. Beni küçük bir eve götürdü. Çok korkuyordum, tek değildim ama orda. Bir sürü çocuk vardı. Elleri kolları yara bere bir sürü çocuk.'' 

GökyüzüWhere stories live. Discover now