°•23•°

459 57 106
                                    

İyi okumalarr~

İki gün sonra

Minho:

Babam evden ayrıldıktan hemen sonra yataktan kalkıp hazırlanmaya başladım. Üstüme giydiğim hiçbir şeyi beğenemiyordum. Geç kalmak istemiyordum ama istemsizce güzel görünmek istediğim için sürekli kıyafet değiştiriyordum. Bugün proje ödevi için Hyunjin'in evine gideceğim gündü ki bu aynı zamanda ailesi ile de tanışacağım anlamına geliyordu.

Öylesine gergindim ki! Hyunjin gibi tatlı birinin ailesinin çok iyi insanlar olacağına emindim ama bu gerginliğimi azaltmıyordu. Nasıl gözükmeliydim onlara? Gerçi benim şapşal Hyunjin'im annesine her şeyi anlatmıştı bu yüzden nasıl giyindiğim durumu pek değiştirmeyecek gibiydi. Neden daha renkli kıyafetler almamıştım ki?!

Ah, doğru... Babamın gözüne batmamak için sade giyinirdim her zaman.

Sahip olduğum onca kıyafetten en renkli olanları kombinleyip giymiştim sonunda. Yani son görünüm olarak mavi bol kot pantolonum beyaz tişörtümün üstüne giydiğim mavi örgü hırkaylaydım. Aynanın önünde saçlarımla uğraşmaya çalışırken aynı zamanda gerçekten Hyunjin'in düşündüğü kadar güzel olup olmadığımı sorguluyordum.

Çirkin olduğumu hiçbir zaman düşünmemiştim. Benim annem çok güzel bir kadındı ben ise onun küçük bir kopyası gibi olan erkek versiyonuydum. Belki babamın bana karşı gittikçe artan nefretinin sebeplerinden biri de budur...

Asla annem kadar güzel olamazdım ama kendime asla çirkin dememiş ve kimsenin bana çirkin demesine de izin vermemiştim. Sanki yüzüme karşı yapılan her hakaret annemeymiş gibi bir his sarıyordu içimi. Annem zamanının en güzel kadınlarından biri olarak anılıyordu. Magazininin sık sık konuşmayı sevdiği biriydi. Birçok insanı aynı anda şok edip üzmüştü zamansız intiharı...

Düşüncelerim yüzünden istemsizce dolan gözlerimi fark ettiğimde başımı iki yana sallayıp kendime geldim. Bugün sevgilimle buluşacaktım, moralimi düşürmemeliydim! Hyunjin'i düşünmek tekrar yüzümün büyük bir gülümsemeyle aydınlanmasına sebep olurken sırt çantama ihtiyacım olan kitapları koyup odadan çıktım.

Hyunjin beni benimle eve yürürken girdiğimiz ara sokakta bekleyecekti. Okulun orada buluşabileceğimizi defalarca söylesemde ne kadar fazla zaman geçirirsek o kadar iyi diyerek beni reddetmişti. Zaten yakın sayılan sokağa ilerlerken gittikçe daha da heyecanlanıyordum. İlk kez okul dışında görecektik birbirimizi. Üzerimizde formalar olmadan gerçekten kendimiz olarak buluşacaktık.

Köşeyi döndüğümde orada olacağını bilerek derin bir nefes aldım. Görüş açıma duvara yaslanmış telefonuyla uğraşan Hyunjin girdiğinde hafifçe yutkunarak baştan aşağı süzdüm. Üstünde bol siyah bir pantolon ve ceket içindeyse beyaz üstünde siyah yazılar olan bir tişört vardı. Gayet normal parçalar giymiş olmasına rağmen öyle çekici bir fiziğe sahipti ki üstündeki kıyafetler ondan başka kimsede bu kadar iyi duramazdı.

O hâlâ beni fark etmemişken yaklaşıp yanağına hızlı bir öpücük kondurduğumda yerinden sıçradı. Bakışlarının bana dönmesiyle şaşkın yüz ifadesine gülümseme yayılırken benim de ondan bir farkım yoktu açıkçası...

"Bir gün kalpten götüreceksin beni! Bu kadar güzel olman yetmiyormuş gibi böyle gelip aniden bebiş bebiş öpüyorsun bir de! Hiç düşünmüyor musun bu Hyunjin ya bana doyamadan kalpten giderse diye?!"

Yüzündeki yalancı sinirle beni azarlar gibi konuşurken gerçekten sevilmiş hissediyordum. Yanaklarım kızarırken başımı eğmiş ayağımın ucuyla yerde şekiller çizmeye başlamıştım. Yüzümdeki gülümsemeyi engelleyemiyordum!

In Love•° HyunHoWhere stories live. Discover now