°•31•°

323 52 46
                                    

Melankolinin dibine vurduğum bomboş bir bölüme hoşgeldinizz

İyi okumalar~

Minho:

Çıldıracak gibiydim...

O geceden daha doğrusu o gece fark ettiklerimden sonra ne uyuyabiliyor ne sağlıklı düşünebiliyordum. Ne zamandır oradalardı bilmiyordum ama odamda bulduğum dinleme cihazları beni hayatımın şokuna uğratmış son üç gün içinde hayatımda hiç olmadığım kadar paranoyaklaşmamı sağlamıştı.

Zorunda kalmadıkça çenemi açmıyordum artık. Sanki her an izleniyor ve dinleniyor gibiydim. Sanki herkesin gözleri üstümdeydi. Sanki herkes babamın oyununun bir parçasıydı. Konuşamıyordum. Daha dün cesaretimi topladığımı sanıp Chan hyungların evine gitmiştim. Ama ona anlatmaya hazırlandığımda ağzımı açıp da konuşamamıştım. Titremiştim sadece. Tek kelime edemiyor sadece titriyordum. Sonunda ise tek yapabildiğim ağlamaktı.

Aklımdan onlarca ihtimal geçmişti. Ama hepsinde bir kusur buluyor sanki kendi mutluluğum için Hyunjin'in hayatını tehlikeye atıyor gibi hissediyordum. Evet ondan ayrıldığımda üzülmüş hatta belki de yıkılmıştı ama atlatacaktı. Belki şimdi değil ama bir gün atlatacaktı. En azından güvende olacaktı. Bir gün mutlu olabileceği birini sevecek benim lanetimden kurtulacaktı.

Ben mutlu olamazdım. Bazı insanların kaderi de böyledir... Yaşadığı en küçük mutluluğun bile acı bir bedeli olur hayatında. O masallardaki mutlu sona yaklaşmayı bırakın hayalini kurması bile cezalandırılırdı. O insanlardan biri de bendim işte. Benim mutluluğum Hyunjin gibi mükemmel birini sevmek ve onun tarafından saf bir sevgiyle sevilmekti. Acı bedelim ise onu sonsuza kadar kaybetmekti. Hem de onun acı çektiğini görerek...

Onsuz ne yapacaktım bilmiyordum. O olmadan hayatta kalmanın ne anlamı vardı onu da bilmiyordum. Ama babam olacak herif mutlu olsun istemiyordum. Onu bu hayatta en çok mutlu edecek şey benim ölümüm olurdu ve o mutlu olmayı kesinlikle hak etmiyordu.

Biricik sevgilimden ayrılmak üstelik ona başka birinden hoşlandığımı söylemek... Ne halt yemiştim bilmiyordum. Ona böyle bir şey söylemeyi planlamamıştım hatta o bana böyle bir soru sorduğunda neye uğradığımı şaşırmıştım başta. Ama aklına gelen ilk ihtimal buysa inanma ihtimali en yüksek olan seçenek de buydu. Reddetmemiştim bu yüzden. Benim aptal sevgilimde inanmıştı benim ondan başka birini sevebileceğime.

Kendimde hak görmesemde kırılmıştım buna, hatta içerlemiştim biraz. Hakaret gibi gelmişti kulağa. Onun için atan kalbimin başkası için ritim tutturabileceğine inanmasına kırılmıştım içten içe. Nasıl mümkün olabilirdi ki böyle bir şey? Nasıl böylesine kolay inanmıştı bu saçmalığa?

İçimden bir ses 'sana güvenmiyor işte' diye bağırırken bir diğeri 'en büyük korkularının endişesini engelleyemiyor' diyordu. Hyunjin böyleydi. Benden yana yüzünün gülmemesine alışkındı. Benim hiçbir şeyden haberim yokken kendi kendini alıştırmıştı buna. Tuhaf olsada şimdiye kadar yaşananlara bakarken haklı olduğunu görebiliyordum. Onu mutlu edemiyordum. Onu üzüp ağlatmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Onun bunu asla kabul etmeyeceğini bilsemde onun güzel hayatındaki küçük kara lekeydim ben. Onu daha fazla üzüp kırmaya devam etmeye hakkım yoktu...

Evet belki yine üzmüştüm onu ama en azından bunun son olacağını bilerek yapmıştım bunu. Sonsuz bir acı döngüsüne girmesindense son kez canını yakarak onu benden ve benim etrafımdakilere yaydığım karanlıktan kurtarmak en iyisiydi.

Evet öyleydi. İyi olan her şey iyi hissettirmezdi. O an canının daha fazla yanamayacağını hissederdi belki insan. Ama yanılırdı... Yaşanmışlıklar arttıkça acıda artardı. Derler ya yılanın başını küçükken ezmek gerekir diye. O kaçınılmaz acıyı da henüz yaşanmışlıklar artmadan çekmek en temiziydi. Gerçek bir sonuç verirdi çünkü. O insan hayatınıza ne kadar nüfuz ederse o kadar zorlaşırdı her şey. Öyle ince anlara sızarki ne kadar geçerse geçsin üzerinden asla tam olarak gitmez. Bir gün elbet hatırlatır kendini sana. Yine sızlatır kalbini...

In Love•° HyunHoWhere stories live. Discover now