32

10K 581 81
                                    

Yaklaşık 1 saat Tuğçe'in ofisinin önündeki koltukta oturdum ve yanımda getirdiğim kitabı okumaya başladım.

Albert Camus, Yabancı okuyordum. Albert Camus'un kalemi çok iyiydi ve baya sarıyordu. Tam olaylar değişik bir hal alırken ve daha da heyecanlanırken geldiğimden beri karşımda oturan kadın konuşmaya başladı. Sabahtan beri bilgisayara bişeyler yazıyordu. Sanırım asistanıydı.

"Nida hanım, buyrun isterseniz." Ama tam olmayacak yerde çağırın!

Tuğçe Alkan Ak
Ceo

Yazan ofise girmemle sarı saçlı kadının kafasını kaldırması bir oldu.

"Nida, hoşgeldin. Beklediğin için teşekkürler. Burda işler biraz karışıktı. Bazıları geçen yılın raporunu yanlış girdiği için davalık olduk da!" Sonunu söylerken arkamda bir yere bakıyordu. Galiba bu hatayı yapan asistanıydı. Kız sabahtan beri deli gibi bişeyler yazıyordu bilgisayara napsın parmaklar dayanmadı demekki.

"Bu sorun henüz tamamen çözülmüş değil seni daha fazla bekletmek istemedim bu yüzden kısa keseceğim." Karşısındaki koltuklardan soldakine oturdum.

"Biliyorsundur, bu şirket uzun zamandır varlığını koruyan bir şirket ve birçok hastaneyi de bünyesinde barındıran bir şirket."

"Her ne kadar burası o kadar hastaneye benzemese de burası kontrol binası gibi bir yer. Her türlü işlem, en önemsiz işler bile bu binadan halledilir. Amcam yani Akif Bey İstanbul'daki hastanemizde çalışman gerektiğini düşünüyor sanırım şuan işsizmişsin." Evet manasında kafamı salladım. Konuşmaya devam etti.

"Açık konuşmam gerekirse Akın seni biraz anlattı gerçekten çok sevecen bir insanmışsın meslekte de çok başarılısın işini seviyorsun bu da bunun en büyük etkisi ama nereye kadar? Eğer başka bir ülkede olsa bir saniye bile durma kabul et derdim ama ülkemizde özel sektör insanı bitiriyor. Kendini beğenmiş doktorlar sadece yönetici olduğu için hiçbir şey bilmemesine rağmen her şeye karışan idare, gerçekten çok yorucu."  Söylediği her şeyde haklı olması canımı sıktı. Bu sefer konuşan ben oldum.

"Farkındayım ama başka çarem yok şu ana kadar hep çalıştım bu yüzden atanmak için sınava çalışacak vaktim hiç olmadı. Açıkcası bende bu sene hem hastanede çalışıp hem sınava hazırlanmak istiyordum." Bu onu genişçe gülümsetti.

"Çok sevindim, merak etme ben o hastanenin idaresine mail atar sana biraz yardımcı olmalarını söylerim." Ayağa kalktı ve elini uzattı bende eline uzanıp onu sıktım.

"O zaman, Nida Yerel, Aksiner Hastanesi ailesine hoşgeldin! Bi ara buluşalım da Akif amcamdan duyduğun son dedikoduları anlat bayadır burdayım kaçırmamayım entrikayı." Kahkaha attım bu söylediklerine. Gerçekten çok samimiydi ve ben onu baya sevmiştim.

Uzunca bir süre evrak işiyle uğraştık biraz da şu hatalı yapılan rapor işine yardımcı olmuştum. Tek yaptığım onlara yazacakları şeyleri söylemekti. İş iştir sonuçta?

Sonunda ordan çıktığımda hem Tuğçe gitmeden kahve içme sözü almıştı hemde numaramı. Kapıya çıktığımda havanın kapandığını ve yağacak gibi estiğini fark ettim. Sabah atıp tutuyordun sıcak diye, al işte şimdi yedin naneyi.

Götüm dona dona bir mağazaya girdim. Butik gibi tatlı bir yerdi, oldukça pahalı görünmesi bi an gözümü korkuttu ama girmişken bişeyler bakmalıydım. Yoksa şu dimdik bana bakan kadına ayıp olurdu.

Elime bir sürü kıyafet sıkıştırmıştım böbrek bırakmayız umarım kasaya.

Alex'im bir yeni mesaj:
Aklına gelir miyim acaba? 

"Acele etme ya!"

Mesajına cevap vermedim.

"Görüldü atmak hiç etik değil." Arkamdan gelen sesle adeta yerimde sıçradım. Neyse ki son dediğimi Türkçe demiştim.

Arkamı döndüğümde siyah güneş gözlüklü ve siyah şapkalı Alex'i gördüm. Üstünde sabahki gibi Siyah bol kargo pantolon üstünde ise azıcık bol gelen ama gene de kaslarını belli eden beyaz bir tişört gitmişti.

Hayır, trip atmam gerek, hayır bi bakışına bi duruşuna tav olamam, hayır!

"Sen beni nerden buldun?"

Telefonun ekranını açtı ve bana doğru döndürdü, eğer açık unutuysan canlı konumunu gösteren bir uygulama açıktı ekranında. Kafama şaplak atasım geldi.

"Bensiz alışverişe çıkmak yakışmadı bu arada Opia."

Elimdeki şeylere bakmaya başladı.

"Acele etmek istemedim." dedim ima yaparak.

Peki bu niye onu kısık kısık güldürdü? Kaşlarımı çattım bu haline. Ve yanından geçerek kasaya doğru ilerledim sıra olmadığı için hemen işlem yaptılar ve işimin bitmesiyle kapıya yöneldim elimde poşetlerle.

O kolumu yakalayana kadar. Yavaşça beni kendine döndürdüğünde sinirli oluğum gayet belliydi. Gözlüğünü çıkarttı yavaşça. Sinirli olduğum için buna daha sonra düşecektim.

"Nida beni dinler misin?"

Nida mı? Senin onlarla aynı olmaman gerekiyordu.

"Neyini dinleyeceğim ben senin? Seviyorum ayağına beni oyalıyorsun resmen!"

"İlişkimiz ciddi olsa uzak mesafede bunu yürütebilir miyiz sanıyorsun? Bunca mesafede? 1-2 saat değil ki, 10 saatten bahsediyoruz. Acele etsek, ciddi bir ilişkimiz olsa seni  sürekli görmek isteyeceğim sende öyle olacaksındır. Şimdi kendime sen onun neyisin diye düşünüyorum ve vazgeçiyorum bu fikirden. Benim işim burda, burdan ayrılamam peki sen? Sen benim için buraya taşınır mısın?"

Sesimi çıkaramadım.

"Ben aldım cevabımı," kolumu bıraktı. "Şimdi
gidebilirsin."

"Sevmek sürekli onu görmek, onun yanında olmak değildir. Ben seni seviyorsam mesafeler umrumda olmaz. Değil 10 saat isterse Dünya'nın öbür ucu olsun. Ben seni göreceğim günü beklerdim."

"Şimdi böyle demesi kolay, neden buraya gelmiyorsun peki Nida? Seni terk eden ailen burda bulmaz mı seni?"

Sert bir tokat attım yüzüne. Sözlerin ağırlığı ile omuzlarım çöktü, gözlerim doldu. Tokatı atacak gücü kendimde nasıl bulduğum hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

"Sakın, sakın bir daha ailem hakkında tek kelime etme. Sakın." 

"Kabullen bunu Nida, onlar geri dönmeyecek, tekrardan yaşayamacaksın çocukluğunu. Kimseye kızmana gerek yok." 

Arkamı döndüm ve koşarak çıktım ordan. Yanlızlıktan şikayetçi olduğum için yazmıştım ona, o ise yalnızlığın bu sözlerden daha iyi olduğunu gösterdi. Bir daha kimseyle bu sözü duyacak, bu konuda konuşacak kadar yakınlaşma.

Arkamdan bağırsada dönüp bakmadım bir kez daha, bir taksi durdurdum ve ona oteli gösterdim. Kafamı koltuğa yasladım ve değmeyeceğini anladım.

***

ben mi yazmışım bu bölümü ya

OPİA (texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin