48

5.5K 297 10
                                    

"Nida Hanım? Bu ne güzellik böyle? Sanırım ilk defa sizi iş dışında görüyorum." Önüme elini uzatan Nolan'ın elini tuttum zarifçe.

Yaklaşık birkaç dakika önce Nolan evin önüne geldiğini belli eden bir mesaj göndermişti. Şimdi de arabasına binmem için bir eliyle arabanın kapısını açıyor diğer eliyle yeni yağmur yağdığı için ıslak olan yerden yüksek topuklularla düşmemeyim diye destek oluyordu.

"İş dışında bende kendimi göremiyorum inan ki," bu dediğime ufak bir kahkaha atmıştı. Ben arabaya binince kapıyı kapatıp kendi bindi.

"Doktor olmanın bir kötü yanı da bu, sürekli iş başında olmak." Katılıyorum dercesine kafa salladım. Yolun geri kalanı sessiz geçmişti. Bir ara üşüyüp üşümediğimi sormuştu sadece.

Davet alanına gelince kapıyı açıp dışarı çıktım. Ancak gene yerler ıslak olduğundan ayağım hafiften kaymıştı. Biri kolumdan tutup kıymetlimi kırılmaktan kurtarmıştı. "Aman dikkat et, yerler baya ıslak." Bu kişi ise tabi ki Nolan'dı. Tamam iyisin hoşsun da, biraz uzak mı dursan yiğidim? Girdin dibime kene gibi. Biraz uzaklaştım ondan.

Kaymamam için yavaşça girdik davet salonuna. O an bir şey fark ettim. Nolan harbiden yakışıklı adamdı. Sarı saçlarını geriye taramış, siyah takım elbisesi içinde gayet şık duruyordu. Ancak bu takım elbiseye papyon olurdu, kravat biraz saçma olmuştu. Alex olsa böyle bir hatayı asla yapmazdı. Ancak ve ancak anlaşıldığı gibi herkes bir o olamıyordu.

Davet salonuna girince gözlerim anında Nil'i aradı. O da bana doğru geliyordu.

"Ayy, ablaa, elbise çok yakışmış. Yaşına uyar mı diye kararsız kalmıştım iyiki almışım."

"Bende bana bir daha 40 yaşında teyze muamelesi yaparsan sana kefen alacağım ve inan bu konuda hiç kararsız değilim."

O ise bu tehdidimi asla umursamadı. "Gel şu tarafta bize masa tuttum."

"Tamamdır," Nolan'a döndüm. "Ben şuradaki masaya geçiyorum."

"Tamam ben biraz dolaşacağım sonrasında gelirim." Başımı aşağı yukarı sallayıp onaylar biçimde gülümsedim.

Onu onaylayıp Nil'in peşine takıldım. Uzun masalardan birinin köşesine geçmiştik. Siyah, askılı, mini bir elbise giymiş, saçını da dalgalı bırakmıştı. Güzeldi kısacası.

"Akın gelmiş mi?" Bir yandan da etrafa bakınıyordum. Ama görebildiğim kadarı ile yoktu.

"Akın Bey'i görmedim ve umarım gelmez." Etraftaki bakışlarımı ona çevirdim. "Niye ki?"

"Gıcık oluyorum ona."

"Neden?" Omuzlarını indirdi kaldırdı. Bende bu sırada telefonumu çıkarmıştım. Akın'ı arıyordum.

"Alo?"

"Neredesin sen? Davet başladı." Burun çekme sesi geldi.

"Depresyondayım."

"Niye pardon?"

"Hiç öyle ayda bir girerim ben. Kızım sen mal mısın? Aşk acısı çekiyorum kaç gündür, hikayelerimi de mi izlemedin?"

"Niye girdiğini soruyorum salak."

"Aylin beni terk etti."

"Ne? Neden?"

"Çok laubali biriymişim. Ciddi değilmişim. Her şeyi şeyi şaka vuruyormuşum. Benden ne sevgili olurmuş ne iş adamı." Tekrardan burun çekme sesi. "Ben bu lafları hak ediyor muyum sence?"

"Ne yaptın da bu tepkiyi verdi?"

"Ya bu pastacılık sınavına girmişti, kazanamamış. Bende başka bir yer buluruz o zaman düğün pastamızı yaparsın sınav olarak dedim sonra saydırmaya başladı. Benim ne suçum var? Morali düzelsin diye söylemiştim." Ne söylesem bilememiştim.

OPİA (texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin