27

133 14 0
                                    

Jungkook koca bir kahkaha atarak ağlıyordu. Neredeyse bir gün geçmişti. İlk defa bu kadar çaresiz hissediyordu kendisini. Ayağa kalkamıyor, bir sadece kendisine kızıyordu. Bulacaktı, bulmalıydı.

Avuç içlerini bir zamanlar bu caddeleri mahvettiği asfalta koyarak, ayağa kalktı.

Cebinden silahını çıkartarak sessiz sokağa ateş etti.

...

Saatler geçmesine rağmen yol bitmiyordu. Jimin silüet dediği adama baksada o sadece gülümsüyor ve yoluna devam ediyordu. Dayanamıyordu, Jungkook'dan ayrılmak mı dâha güvenliydi yoksa bu adam ile hiç bilmediği bir ooyere gitmek mi?

Titrek bir nefes alarak ellerini başının iki yanına aldı.

"Durdur arabayı!"

"Hey, Jimin ne oluyor?"

"İstemiyorum gelmek durdur arabayı!" Silüet başını iki yana sallayarak aracı sürmeye devam etti. Hava yavaş yavaş, aydınlanıyordu.

"Babana götüreceğim seni Jimin."

"İstemiyorum. Babama gitmek istemiyorum." Jimin elini direksiyona doğru uzatarak, direksiyondaki elleri çekmeye çalıştı.

"İndir beni arabadan!"

"Uslu durmanı seviyorum Jimin. Canımı sıkmak istemezsin değil mi?" Jimin, silüet denen adama dolu gözleri ile bakarak başını olumsuz anlamda salladı. aklına tek şey geliyordu ama onu yapacak cesareti yoktu.

"Jungkook'a götür beni." Bu adamın kendisini öpmesi ve onu zorla yurt dışına çıkarması, Jungkook'a gitme isteğini arttırıyordu. İlk defa sevmediği, nefret ettiği bir adama gitmek istiyordu. Jungkook'a...

"Jeon Jungkook'a gitmek istiyorsun öyle mi?" Jimin bilinçsizlik ile başını sallayarak direksiyona uzandı. Yanındaki adam öfkelenmiş görünüyordu.

"Jeon Jungkook yok artık!" Kurduğu cümle ile arabayı ani bir frenle durdurduğunda, önce büyük bir ses... Jimin, korkuyla öne doğru sendelendiği sırada, silüet denen adam şaşkınlıkla Jimin'e baktı.

"Özür dilerim. İyi misin Jimin?" Jimin tam bir şey diyeceği sırada duyduğu korna sesleri ile başını arka cama çevirdi. Araba farları nedeniyle kim olduğu gözükmüyordu ama saniyler sonra araçtan inen ve kendi kapısını açan beden ile anlık bir şok yaşadı.

"İn arabadan." Karşısında öfkeli ve mahvolmuş bir şekilde duran Jeon Jungkook'a baktı bir süre. Çok değil, yanındaki kapı açılmışdı ânında.

"Benim ile gelecek Jeon!" Jimin belinde hissettiği eller ile geri çekilerek titrek bir nefes aldı. Duyduğu ses ile nefesi kesilirken, yerde kanlar ile yatan bedene bakıyordu. Ağlamıyordu. Sanki ağlamayı bilmiyormuş gibi öylece yerde yatan bedene bakıyordu.

"Abi..." Aklından tek geçen şey abi olmuştu. Abisini görmüştü sanki bu görüntüde.

Belindeki eller ile sıkıca tutularak geriye doğru çekildi. Uzun bir süre nefes alamayan ciğerlerine derin bir nefes vererek ağlamaya başladı. Ne yaptığını bilmiyordu, kollarını uzatarak sıkıca sarıldı kendinden uzun olan bedene. Kolları boynuna doğru sıkıca dolanırken, göz yaşları bütün oldukları bedenin göğsünü ıslatıyordu.

"Gidelim, korkuyorum..." Kurduğu cümle ile bedeni bir kuş hafifliği gibi yavaşça yumuşak bir kollara alınmış, arabaya bindirilmiş, ve derin bir uykuya dalmıştı. Tüm bunlar yaşanırken bilinç altı nasıl bunları kabul etmişti? Jimin yerde kanlar içinde yatan o, silüeti görünce aklına abisinin gelmesini nasıl hâyal etmişti hatırlamıyordu.

Gözleri biran açıldığında gördüğü o küçük, minicik buğulanma ile esnedi ve kapandı.

Bir bahçe anımsadı, yanında bir erkek çocuğu ama hatırlamıyor yüzünü. Kocaman bir bahçe. Bir ağaç vardı kocaman iri gövdeli... Jimin uykunun derinliklerine doğru ilerlerken, arabanın sallanması ile yumdu gözlerini derinlere

...

Bölüm sonu.

ŞEHİR EŞKİYASI / JİKOOKTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang