28. Bölüm: Ölüme Terk

2.9K 278 35
                                    

Selam, nasılsınız?

Biraz geçmişten okuyacağız bugün. Geçiş bölümü gibi de düşünebilirsiniz.

Yıldızımızı parlatmayı unutmayın. Sizleri seviyorum.

İyi okumalar.

🍂

Haziran 2014

Henüz 9 yaşındaki Liyuza ölüm sessizliği olan bir evde kucağında kardeşiyle gözlerini açtı.

Dün akşam ki kavga seslerinden sonra kardeşinin kulağını kapatıp sakinleştirmişti. O zamana kadar sesler kesilmişti. Şu an olduğu gibi ev sessizliğe gömülmüştü.

Çoğu çocuk için bu sessizlik korkutucu olsa da Liyuza'ya huzur veriyordu. Çünkü biliyordu. Babası, onun tek kabusu, yoktu. Annesi neredeydi? Yine odasına gidip yaralarını mı temizlemişti? Nasıl dayanıyordu bu kadar darbeye?

Çok yakında kendisi bunu yaşayarak anlayacaktı ama henüz haberi yoktu.

Sarı saçlarıyla bir prensesi andıran kız yaşıtlarının aksine babasının akşam ona hangi çikolatayı getireceğini değil, babasının darbelerinin ne kadar acı verici olacağını düşünüyordu.

Daha önce karşılaştıklarında birkaç tokat yemişliği vardı babasından, gerçekten eli ağırdı. Küçük kızın yüzü babasına göre hafif bir darbeyle bile şişiyor, dişleri ağzındaki etleri kesiyordu. Kanın metalik tadını o birçok insandan daha iyi biliyordu.

Kardeşinin kolları arasından sıyrılıp ayağa kalktı ve olabildiğince az ses çıkararak odasından çıktı. Annesinin kapısının önünde bir süre bekledi. İçeriden çıt çıkmıyordu.

Girmek istiyordu ama korkuyordu. Kapıyı açtığında onu nefes almayan buz gibi bir beden karşılar diye öyle korkuyordu ki korkudan kanı çekiliyor bir ölü kadar soğuk oluyordu elleri.

Kapıyı yavaşça araladı ve ufak aralıktan önce kafasını soktu içeriye. Annesi bir heykel gibi yatakta oturmuş karşısındaki şampanya rengi duvarı seyrediyordu. Gözlerini kırpmasa Liyuza onun bir ölü olduğuna emin olurdu.

Yüzünde dünün izleri olan yaralar vardı. Yanağını büyük ihtimal bir şey kesmişti. Derin gözüken kırmızı bir çizgi, gözünün kenarında mor ve yeşil renkler vardı. Kurumuş dudağı patlamış, teni yüzündeki morluklara tezat beyaz bir tona bürünmüştü.

Liyuza bu görüntüye alışık olduğu için fazla garipsemedi ama yine de içi acıyordu annesine bakarken. Her gün yaptığı gibi onu kurtarmak için dua etti. Büyüyecek ve onu da kardeşini de kurtaracaktı. Bu kasvetli şehirden uzak yaşam dolu bir yere kaçıracaktı herkesi. Renklerin daha canlı seslerin daha şen olduğu bir yere.

Kapıdan gelen sesle annesinin hissiz gözleri oraya döndü. Liyuza'yla göz göze gelince yüzünde buruk ama içten bir gülümseme yer edindi. Küçük kıza göre bu bir onaydı. Yavaşça içeriye süzüldü ve annesinin tam karşısına oturdu.

Uzaktan gördüğü yaralar şimdi daha yakın daha netti. Her ne kadar alışık olduğunu düşünse de içi acıdı ufak kızın. Acısı yüzüne yansıdı ve gözleri doldu ama annesini üzeceğini düşünerek bir damla gözyaşı akıtmadı mavi gözlerinden.

Annesi küçük kızın gözlerinin dolduğunu fark ettiğinde patlamış dudağının sızısına rağmen gülümsedi ve kızının ellerini kendi elleri içine aldı. Konuşmaya hali yoktu ama kendini zorladı.

"Günaydın İren."

İren... Ailesine İren'di o. Tüm kötülüklere karşı kendini gülümsemesiyle savunan kız. Çok yakında ondan bunu çalacaklardı ama o bunun da farkında değildi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 01 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

LİYUZAWhere stories live. Discover now