21 3 0
                                    

Sevgili Maria'm umudum,
İnsanlar büyüdüğünü kabullenmeden aile olmaya çalışıyor ve sonucunda sorumsuz, kısıtlayıcı, korkak ve beceriksiz ebeveynler oluyorlar. Aileleri tarafından evliliğe özendirilerek büyütülen kişiler erken yaşta evlenmek ister. Daha kendi büyümeden çocuk büyütmeye çalışan insanlar, büyümeye çalışırken oluşturduğu karakteri, büyüttükleri çocuklara verirler. Çocuğun karakteri olgunlaşmamış bir insanın karakteri olur. Ailesinden aldığı tek mirasın yetersiz bir karakter olması ne kadar üzücü. Sevgi vermeyi bilmedikleri için sevgi açlığını, parayla örtmeye çalışırlar. Sevgisiz büyüyen bir nesil yetiştiriyorlar ve bir insanın en gaddar hali sevgisiz olmasıdır. " Sevgi her şeyi iyi yada kötü yapar " demiştin. Bu konuda haklıydın. İnsanlar sevgisizlik yüzünden saçma insanlara muhtaç olabilir. Sevgisiz büyümüş bir insan kendine değer vermeyi, kendini sevmeyi bilmez. Sevgi açlığını doldurmak için saçma insanlara kapılırlar. Saçma insanlarda sevgi vermeyi bilmediği için onlara sadece toxiclik verir, oysa sevmek ve bunu belli etmek çok basit bir durumdur. Bir buket çiçek, kucak dolusu sarılmak, soğuktan üşüyen elleri ısıtmak için sıkıca tutmak, bir kitap vermek, bir kediyi sevmesi için yanınıza çağırmak, sevdiği müziği açmak bunlar basit şeylerdir ama düşünmeyi gerektirir çünkü düşünmek sevmektir. Düşünmeyen insan sevgiyi, pahalı hediyeler almak sanabilir. Oysa ailesinin bu hareketinden sıkılan bir genç, o ilişkide rahatsız hisseder, çaba görmek, önemsenmek, düşünülmek ister. Kaçmak ister fakat ailesinden bir parça hissettiği için uzaklaşamaz. Zamanla ailesinin ilişkisini, kendi ilişkisine uyarlayıp bu durumu düzeltmeye çalıştığını fark eder ve yapamayınca yetersiz, çaresiz hisseder. İşte sevgisiz bir nesil böyledir. Aileleri çabalamadığı için çabalamaktan yorulurlar. Bir süre sonra aşka da kendisine de olan inançları biter, kendilerini, herkesten soyutlarlar.

Biraz sana o günden bahsetmek isterim. Normalde erken kalkmıyorum diye söylenen annem, o gün akşam üstü öperek uyandırmış, en sevdiğim yemekleri hazırladığını söyleyerek mutlu etmişti. İçimi biliyorsun ya gram inanmamıştım ama hiç evlilik aklıma gelmemişti. Oysa biraz düşününce uzun süredir bunu konuşup, beni alıştırmaya çalışırıyorlardı. Belki de artık onlar için umutlanmayı bırakmalıydım. Bana bir yararı olmadığı halde, onları romantize etmeyi de bırakmam lazımdı fakat aile değil mi, içten içe affediyordum. Ta ki bu olaya kadar, artık bir ailem yoktu. Aslında hiç yoktu, şu iğrenç evde ailem diyip sarılabileceğim bir kişi bile yoktu. Yemek yedikten sonra annem alelacele masayı toplatmıştı. Bu konu da şüphe duymak saçma olurdu. Hep temizliğe düşkündü. " Biri aniden gelir, evi pis görür " diyip her gün temizlik yapardı. Ona yardım etmiştim ama annem yardım istemediğini söylemişti, işte bu garipti. Ona yardım etmiyorum diye -hasta halde yatıyordum- hastalığımın bile yalan olduğunu söyleyen kadın yardım istemiyordu. Yine de neyse demiştim fakat annem yatağının üstüne bir şeyler çıkardım git giy diyene kadar bu hareketlerini görmemezlikten gelmiştim. Ona niye elbise ayarladığını sorduğumda, geçiştirmişti. Zaten sonra eğer giymezsen diye tehditkar konuşmasına başlayınca, özüne dönünce anlamıştım, evde bir işler dönüyordu ama yine sorsan, yine de bu konu aklıma gelmezdi. Belki de son bir ayımı düşünseydim, konunun bu olduğunu çok rahat anlardım. Annemin dediklerini yapmıştım, onun sözünün üstüne söz söylemek gibi bir harekette bulunmadım. Üstümü giyinip, odamda otururken, içeriden Gül'ün sesi gelmişti. Salona çıkmıştım. Gül buraya gelmeden önce ağlamıştı. Kızarmış, şiş gözlerinden belliydi. Koşarak ona sarılmıştım. O gün benim için ağladığını bile bilmiyordum. Belki de her şeyden bu denli habersiz olmak, benim için iyi bir şeydi. Eğer bilseydim, annemin ilk kez normal davrandığı o günü berbat ederdim. Tüm gün isyan eder, ağlardım. Gül'ü odama çekmiştim.
" Gül noldu, iyi misin? "
" iyi değilim. Sen nasılsın? "
" normalim de sana bir şey mi oldu? "
" senin haberin yok mu? "
" neyden? "
Gül konuşmamak için gözlerini kaçırmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ona sarılmıştım. Neye üzüldüğünü tahmin edemiyordum. Ağlama sebebini bilmediğim halde Gül'e sarılmış teselli ederken, zil çalmıştı. İçeriye kulak vermiştim. Annemin sesi çok heyecanlıydı. Gül'ü bırakıp gidememiştim fakat kimin geldiğini çok merak etmiştim, çünkü annem Gül'ün annesi dışındaki kimseye bu kadar güler yüzlü olmamıştı. Oysa şimdi mutluluktan sesi inceliyordu. Annem içeriden bana seslenmişti. Ben odadan çıkarken Gül peşimden geliyordu. Salona gittiğimde, gördüğüm an, annemin bugün ki mutluluğunu anlamıştım. Takım giyinip, süslenmiş, elinde çiçek, çikolata olan bir genç, ailesiyle beraber salonda oturuyordu. Neden süslendiğimi, ailemin davranışlarını özellikle annemin, Gül'ün hıçkıra hıçkıra ağlamasını ve istemsizce daralan içimi anlamıştım.
O gün içinde yüzükler bile kesilmişti. Hiç sevmezdim o yüzüğü, hep parmağımı sıkardı, onun da sıkıyordu belliydi. Yüzük birazcık eskimişti, zaten sebebini sonradan öğrenmiştim. İsmi Bedri'ydi. Benden 9 yaş büyüktü. Uzaktan bile sinirli olduğu belli oluyordu. Her an ciddiyet isteyen, şaka, müzik sevmeyen biriydi. Küçücük bir ses bile onu rahatsız edebilirdi. Absürt durumlara sinirlenir, sinirini çevresine bağırıp, çağırarak atardı. Annesinin ağzına bakan, fazlasıyla korkak biriydi, -her ne kadar kabul etmese de- ondan çok korkardım. Bedri'yi abim bulmuştu. Bedri'nin babası sağ sol çatışmalarında sözü geçen biriymiş, oğlunu evlendirmek istediğini söyleyince, abim ona duyduğu saygıyı kanıtlamak için beni yem etmiş. Hep birilerinin sırtından geçinen, iğrenç bir abim vardı. Yüzükler kesildikten bir ay sonra imam nikahı kıyıldı. Bir ayda odamdan hiç çıkmamış kimseyle görüşmemiştim. Ailemden birini görmek bile istemiyordum. Gül her gün yanıma gelirdi, annemse yemeğimi ona verir, bir de üstüne söyle ölmesin derdi. Bu ailenin yüzsüzlüğü midemi bulandırıyordu. Oda üstüme geliyordu ve eğer dönersen sana ne derim diye düşünüyordum. Sana başka birini bulma derken, ben bulmuştum. Hoş dönsen beni görmek istemezdin diye düşünüyordum. Sana kırıcı konuştuğum için pişmanlıktan zihnimde sancılar çekiyordum. Bir yanımda evlenirsem naparım diyordu. İki düşünce kafamda çarpıp giderken, Gül gün içinde baş ucuma oturup, saçlarımı okşardı. Kendimi onun şefkatine teslim edip, uyurdum. Bazen de boynuna sarılıp, ağlardım. Yine bir gün onun göğsüne kafamı koyup ağlarken, o saçlarımı okşarken seni konuşmuştuk.
" Beni unutmuş mudur? "
" unutmaz, unutamaz. "
" sabret demişti, gelme dedim. Gelmez mi? "
" eminim gelecektir. "
" öyleyse kaç yıl daha sabretmem gerekiyor? "
" güzel şeyler sabır gerektirir. Nilüfer hadi dinlen. Maria için de böyle düşünme, eminim o senin için böyle düşünmezdi. "
Haklıydı sen benim için böyle düşünmezdin fakat korkuyordum. Neredeyse iki yıl olmuştu, sen yoktun ve bize dair her şey yok olmuştu. Ben anılarımda bizi yok etmemiştim, edememiştim ama sen yok ettin mi bilmiyordum. Bu düşünce yine moralimi bozuyordu.
Benimle alakalı olayları, bana haber etmedikleri için evleneceğim günü de haber etmemişlerdi. O gün annem Gül'ün eline tutuşturduğu bir elbiseyle odama yollamış, haber etmesini söylemişti. Bu saatten sonra itiraz etmek saçmaydı, etsem de umurlarında olmazdı. O elbiseyi giydiğim an ailem benim için bitmişti. İmam nikahı kıyıldıktan sonra, ailemle vedalaşmam için Bedri çıkmıştı. Annem timsah gözyaşlarıyla ona sarılmamı bekliyordu, ben ise yüzüne tükürmeyi istiyordum. Gül yanımda elimi tutuyordu. Ondan aldığım destekle, cesaret bulmuş, içimi dökmüştüm.
" abi senin yüzünden mi çıktı bu iş? "
" evet, ben evlenmeni istedim. "
Annem lafa atlamıştı. Konuşmaya hala yüz buluyordu, yazık.
" ama iyi oldu kızım, artık başı boş davranmazsın. Zaten evlenme yaşın gelmişti. "
Ben annemi ciddiye bile almamıştım. Abimin karşısında dikilmiş, öylece ona bakıyordum. Bu yüzleşme için fazlasıyla korkaktım.
" bundan sonra senin gibi abim yok. Bana yaptığın en büyük kötülük bu oldu, dövmen, sövmen bile beni bu denli üzmemişti. Sizin gibi bir ailem yok. Bu evden çıktıktan sonra kapıya bir adım bile yaklaşmam. Elbirliğiyle bana cehennem ettiğiniz bu ev, başınıza yıkılsın. "
Artık benim için bu ev bitmiş, diğer ev devri başlamıştı. O zamanlar attığım ilk adım sadece eve girmek için değil, bir cehennemden kurtulup, diğerine adım atmak gibiydi. Korkarak, geriye giden adımlarımla, ileri adım atmaya çalışmıştım. Yabancı olup yıllardır yaşadığım insanlardan çıkıp, diğer yabancıya bilinmez bir adımdı. Gençlik korkusu, tanımadığım birinin evine girmem, az önce kusmuş olduğum kin, öfke, bir ay önce başlamış yeni hayatım ve artık tamamen bitmiş olan bir aşkın içimdeki sitemiyle atılan bir adımdı.

Maria'm (GXG)Where stories live. Discover now