14 2 0
                                    

Sevgili Maria'm zambağım,
Şuanki yaşantımın, genç Nilüfer'den bir farkı yok. O zamanlarda sürekli gramofona plak takar, dinlerdim. Bazen mutlu olur dans eder, bazense oturur ağlardım. Çok sıkılınca bir kağıt, kahve alıp balkona çıkar, aklıma geleni kahvem bitinceye kadar yazardım. Sonra içeri kaçar, tekrar müzik dinlerdim. Tüm gün evde yalnızdım. O zamanlar arada annemlere, ailene giderdim fakat şuan öyle bir ihtimalim yok. Ah şu yalnızlık, bana ızdırap çektirmeye, yakamı bırakmamaya kararlıydı. Zaten insan neyi sevmezse başına o gelirmiş ya, öyle oluyordu. Sen gittikten sonra senin rican üzerine annen bana tüm kitaplarını vermişti. Canım sıkıldıkça onları okurdum, şuan da öyleyim. Kitap, müzik, kahve ve notlar ortam değişir fakat hayatımın akışı asla. Sanma ki bunun için çabalamadım, aksine çok çabaladım. Müzik kursuna gittim, çizin kursuna, yemek kursuna ve bir sürü kursa gittim fakat hayata dair yitirdiğim yaşama amacım, beni ve isteklerimi çoktan terk etmişti. Bu yüzden naparsam yapayım tatmin olmuyor, hemen soğuyordum.

Gül'ün evliliği üstünden yıl geçmişti. O yılda Bedri sadece iki kere gelmişti. Son gidişinde yanımda kalması için ağlayacak kadar çaresizdim, artık yalnızlıktan kafayı yemek üzereydim. Boş duvarlara konuşmaya, evde sesler duymaya, iki sohbet edecek kişi aramaya başlamıştım. Bazen müzik açar, müziklerle bile sohbet etmeye çalışırdım. Durduk yere her şeye kızardım ve tavırlarım, yaşantım aşırı değişmişti. Zaten akşam olunca korkudan evde duramıyordum fakat balkona da çıkamıyordum. İçerde daralır balkona çıkardım. Sonra ev kadar sokağın da sessiz ve boş olduğunu görünce iyice yapayalnız hissederdim. Sanki herkes kaybolmuş, beni tek bırakmışlardı. Korkudan, yalnızlıktan ağlamaya başlardım. Ben kalabalık bir ortamda büyüdüm, özellikle küçükken komşuluk daha yaygındı ve her akşam ev tıklım tıklım olurdu. Komşu olmasada evde beş kişiydik, bu kadar kalabalıktan bir anda tek kalınca insan dehşete düşüyor. Tek oturduğum salonda duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Öylece boşluğa dalıp gidiyordum. Tek kaldıkça kafamın içindeki susmayan seslerle tartışmak zorundaydım. Bir insanın neden kendine bu kadar düşmanlığı olur, anlamazdım. Eskiden kalabalık yüzünden ses bitmeyen evden, sırf ses olsun diye müzik açtığım eve geçmiştim. Her akşam masaya koyduğumuz artan tabaklardan, tek tabağa düşmüştü. Artık o kadar sıkılmıştım ki, bu çaresizliği hissetmek bile bir ızdıraptı. Bedri'nin son gelişini hatırlıyorum da, ilk evlendiğimizde evden gitsin diye dua ettiğim adamın koluna yapışmıştım. Gitmeden bir gece öncesi salonda dibinde oturuyor, sohbet açsın diye ağzının içine bakıyordum fakat o mektup yazmaya çıkmıştı. Her geldiğinde salonda yatardı, aynı yatakta asla yatmazdık, bu yüzden mektup bitince tekrardan aşağı inmişti. Yatağını açmaya yardım etmiştim. Açtıktan sonra yatağa oturup, beni yanına çağırmıştı. Bir konu konuşmak istediğinde hep böyle davranırdı. Bir hata yaptım korkusuna kapılmak yerine, sonunda biri benimle sohbet edecek diye sevindiğimi hatırlıyorum.
" sen de bir gariplik var? "
" ne gibi? "
" bir durgunsun, bir şey mi oldu? "
" Bedri hemen gitmek zorunda mısın? "
" o nasıl laf yoksa bir şey mi oldu? "
" hayır, bir şey olmadı. "
" öyleyse niye burada kalmamı istiyorsun yoksa biri başına bela mı oldu? "
" aman o nasıl laf tövbe de. Malum Gül evlendi. Gelip giden yok ve yalnız kaldım, çok sıkılıyorum. Ev üstüme üstüme geliyor. "
" Nilüfer şımarıklık yapmana ayıracak vaktim yok. Benim orada bir ailem, işim var. Senin bu bahanelerin yüzünden burada kalamam. "
" biliyorum ama senden ilgi, alaka beklemiyorum. Ben sadece daha sık uğramanı ya da en azından bir hafta fazladan kalmanı istiyorum. Bedri gerçekten çok daraldım, iki kelime edecek biri bile yok. Ben otur benimle sohbet et de demiyorum. Evde varlığını hissetsem bile yeter. "
" tamam bakarız. "
Askında o kadar alışmıştım ki onun tepkisizliğine fakat bir yanımda kırılmıştı. Maria'm sen olsan yanımda kalmak için bahaneler bulurdun, oysa yanımdaki kişiler beni umursamamak için bahaneler üretiyor.
Bedri ne fazladan yanımda kalmıştı, ne de sık aralarla yanıma gelmişti. İçten içe inanmak istemesem de, beklediğim buydu.
Yine kimse olmadan geçirdiğim, yalnızlıkla bütünleştiğim günlere devam ediyordum. Yalnız olmakla, yalnız hissetmek çok farklıdır fakat ben artık ikisini de yaşıyordum. Eskiden kalabalık arasında yalnız hissederdim, şimdi ise yalnızlığıma ait hissediyorum. Belki artık isyan etmeyi bırakmalı, bu duruma alışmalıydım.

Sen geldiğinde aradan 5 yıl geçmiş, 23 yaşına girmiştim. Sen gittiğinde 18 olucaktım. Belki de 5 yıl çok değildi fakat hasretle, acı tecrübelerle, sevdama sahip çıkma çabamla, kaybettiklerimle oldukça uzun geçmiş gibiydi, oysa şuan geriye bakınca ne çabuk geçip gitmiş diyorum. Günler o kadar yavaş geçip bitmezken, yıllar bitmişti. Hayallerimize, sevdanın iyi olacağına inanmıştım ama artık inancım bitmişti. Toyluğumla beraber her şeyi geri de bırakıp olgunlaşmıştım. Artık rahatım diye düşünüyordum fakat değilmişim, onlar daha başlangıcımmış. Ben seni görünce her şey geçer demiştim fakat öyle olmuyormuş. Bazen de insanların içinde bitmek bilmeyen hasret vardır. Oysa dibimde duruyordun fakat uzaktık. Eskisi gibi olabilir miydik? Kim bilir belki zamanlar her şeyi alıp götürdüğü gibi, bizim soğukluğumuzu da götürürdü diye düşünmüştüm. Zaten sen benim için gelmemiş miydin? Beni affetmek için bahaneler buluyordun, belki de yine benim çabasızlığımdan sıkılıyordun. Maria'm o kadar zamandan sonra geri geldiğinde, gerçekten benden soğumuş muydun? Sanki cevabını alıcakmışım gibi soruyorum ama hissederdim değil mi?

Artık hayatımda çabalayacağım, emek verebiliceğim bir şey yoktu. Düşünmekten yemek yemeyi bile unutuyordum. Artık düşüncelerimi bastırsın diye taktığım şarkılar bile sessizdi. Tüm gün koltukta oturuyor, düşüncelerimle çatışıyordum. Hatalarımı yüzüme vurdukça vuruyor kendimle düşman oluyordum. Hoş bu saatten sonra ben bile kendimi sevemezdim. Sensizliğe alışmaktan korkar olmuştum, hoş her gün burnumda tüterken nasıl alışabilirdim ki?
Maria'm benim aptallıklarımı mazur gör. Yılların kırgınlığı vardır, haklısın fakat affetmeye çalış. Yanlış anlama bu hak istemek değil, senin dargınlığından korkmak. Yıllar geçti fakat benim hayatım hala senden ibaret, hala yaptığım hatalara oturur ağlarım, hala şarkı takar sesimi bastırmaya çalışırım. Hayatın akışına kapılıp, sadece yaşamak için yaşıyorum. Günler geçiyor, bir şeyler hissedemiyorum. Aylar devriliyor, geçmişi sayıklıyorum. Yıllar bitiyor, olduğum yerde sayıklıyorum. Yeni insanlar geldi, gitti fakat ben Gül'ü ve seni hayatımda görmek istiyorum. Çok kedi sevdim fakat Şans'ı sevmek istiyorum. Bir süre sonra sorumluluklarım arttı, onlarla ilgilendim şuana odaklanamadım, odaklanmak istemedim. Saniyelik yalnız kalsam geçmiş için ağladım, şuana akıtıcak göz yaşım kalmadı. Eski hatalarıma kızdım, şuanki hatalarıma vakit ayıramadım. Benim sorunum çok belliyken, düzeltmek için çaba sarf etmedim. Sevmek için zamanım varken, kaçtım. Anlayış göstermek varken, kızdım. Sarılmak için zamanım varken, ittim. Gözlerinle buluşmak varken, bakışlarımı kaçırdım ve günün sonunda kendime kızdım, ne kendimi düzelttim, ne de emek harcadım sadece kızdım. Bu kadar çabasız birine o kadar zaman sen fazla bile katlandın.

Maria'm (GXG)Onde histórias criam vida. Descubra agora