13 2 0
                                    

Sevgili Maria'm güzel düşlerim,
Bu hayatta iki şey insanın sonu olur. Biri sonunu getirecek kadar, karmaşık hissettirir, diğeri ise sonunu getirir. Aşk ve ölüm. Nasıl aşk her zaman iyi olmazsa, ölüm de her zaman kötü olmaz. Belki ölüm kişiyi kurtarırken, aşk kişiyi batırır. Bazen iyi hissetmek kadar, kötü hissetmeye ihtiyacımız olur, işte o zaman belamızı buluruz. Ölüm düşünceleri kişiye kurtuluş olarak gözükür, oysa sonu olmaz. Ölüm tamamen bir bitiştir, iyi veya kötü bir bitiş fakat aşk bilinmezliktir. Belki başı kötü gelir sonu iyi biter, belki başı iyi gelir sonu kötü biter. Kötü biten aşklar ölüm gibi hissettirir ama bu ölümün sonunda başka birinde yeniden doğabilirsin. Tıpkı bazı insanların ölümden sonra, tekrar yaşam olmasına inandığı gibi, Maria sence ölümden sonrası var mıdır, ikinci şans verilir mi? Eğer verilirse ben yine seni bulucam ve eğer bana bir şey olduğunu öğrendiğinde ağlarsan, ben ağladığında bile sana sarılmış olucam.
O mektubu okuduktan sonra iyice kötü olmuştum. Ne halim vardı, ne yüzüm. İçimden bir his, abimin öldüğünü kabullenmiyordu. O gün kötüydü fakat neden kötüydü, unutuyordum. Cenaze evine yaklaşmıştık. Kapıyı çaldığımızda Gül açmıştı. Daha içeri geçmeden sela okunmuştu. O kadar zamandır sela duyuyorum fakat dini bir gereklilik diyip geçiyordum, oysa abimin ölümünden sonra selanın ölümün haberi olduğunu fark etmiştim. Yıllardır okunuyor fakat bu denli üzücü gelmemişti. Kapı da öylece kalakalmıştım, kapının girişindeki merdivene çöküp selayı dinleyip, ağlamıştım. Sela bittiğinde abimin ismini duyduğum an hüngür hüngür, titreyerek ağlamıştım. Oysa başkası için okununca sadece sela diyip gidiyorduk. Bir yakının için okununca o sela nın hüzünlüğünü anlıyorsun. O günden sonra, ne zaman sela okunsa üzülürdüm. Sokaktan geçenler garip bakıyordu, başımda Gül ve bedri dikiliyordu. Ellerim titriyordu, soğuk terler atıyordum, bir halsizlik vücudumu sarsıyordu. Yine de annemi görmem lazımdı, ayağa kalkmıştım. Acaba annem abimin ismini sela da duyunca ne hissetmiştir?
Bu eve o kadar ay sonra gelince, garipsemiştim. İçerisi kalabalıktı, içeriye girdiğim gibi herkes bana bakıyordu, ben ise annemi arıyordum. Babamı da görememiştim. Sanki yabancı bir eve gelmiştim ve korkuyordum. Yabancı bir yere girdiğini fark eden çocuklar gibi ailemi arıyordum. Bedri belimden ve kollarımdan tutmuştu. O olmasa yere yığılmıştım. Her adımda bacaklarım geri gitmek istiyordu. Sanki kendi evimde ölümü daha çok kabullenirdim, çünkü burası yabancı doluydu ve aile üyelerimden kimse yoktu. Hal böyle olunca, kimse göz yaşı dökmeyince cenaze evi olduğu bile belli değildi. Sonunda birini görmüştüm. En büyük abim ve yengemi, yengem beni görünce gelip sarılmıştı. Abime de sarıldıktan sonra evi kabullenmiştim. Annemi sormuştum, abimin odasındaymış. Abimin odasına ilerlerken içimdeki korku giderek büyüyordu. Tepkisinden korksamda geri dönmezdim. Ne olursa olsun bu kişiler ailemdi, ölen de abimdi. Odaya girdiğimde annem yatakta oturmuş, abimin kıyafetlerini kokluyordu. Beni fark etmemişti.
" hadi git konuş. "
Gül kulağıma fısıldayınca, destek hissedip anneme seslenmiştim. Bana bakmıştı fakat ben onun bu çökmüş haline bakamıyordum, içim gidiyordu. İkimizde ağlıyorduk. Yüzüne bakmadığım için bana sinirli mi, değil mi, anlamıyordum. Ellerimi sıkmıştım, yere yığılmamak için yere sağlam basmaya çalışıyordum. Nefes almakta zorluk çekiyordum. Ağlamaktan baktığım yer bile bulanıktı. Şuan kovulsam o kadar kötü hissederdim ki, ben ailemde teselli bulmak istiyordum.
" Nilüfer "
Annemin sesiyle başımı kaldırmıştım, bana bakıyordu. Kafasını yana eğmişti, sesi ve dudağı titriyordu.
" abin öldü, kızım. "
Sanki o an, ilk kez öğrenmiş gibi bir his yaşıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Annemin yanına gidip, boynuna sarılmıştım. Annem abimin kıyafetine sarılmış, kokluyordu. İleri, geri savrulmaya başlamıştı. Ağzından tek bir kelime çıkıyordu, neden, neden, neden?
İçeri büyük abim gelmişti. Gözleri dolmuş, yanıma oturmuştu ve sadece sırtımızı sıvazlamıştı. Annemden ayrılıp ona da sarılmıştım. Bir yere kadar yine inkar ediyordum. Yine hayır diyordum. Sanki uzaktan biri ölmüşte, abim yine dışarda olduğu için geç gelecekti. O gün boyunca gözüm hep kapıda olmuştu ta ki, cenaze eve geldiğinde, yüzünü o halde görünce kabullenmiştim. Bugün herhangi birinin değil, abimin cenazesiydi. Artık ailecek toplanınca masaya bir tabak eksik koyulucaktı, bayramlarda bir harçlık eksik verilecekti, ailecek dışarı çıkıldığında arabada bir kişilik yer boş kalacaktı, asla evimi görmeye gelemeyecekti, odası hep boş olucaktı, kırmızı kamyonun sahibi olmayacaktı, radyo kavgası edemeyecektik, artık ailemiz 4 kişilik olmuştu. Oysa 1 sayısına bu zamana kadar anlamaz yüklemezdim fakat ne çok boşluk yaratıyormuş hayatımızda.
Gül, annem ve annesinin yanında durmuş onları teselli ediyordu. Abim karısına sarılmıştı. Ben ise öylece durmuş, bir teselli arıyordum. Bu durumu yalnız aşıcak kadar cesaretim yoktu. Yanıma Bedri gelmişti. Toprak atma işini başka birine bırakıp, bana sarılmış, saçlarımı okşamıştı. Birinden şefkat gördükçe daha çok ağlıyordum. O gün Bedri ve Gül olmasaydı, yapayalnız hissederdim.
" Nilüfer abin kadar olamam ama ne zaman olursa yanında olurum. "
Desteğinden asla şüphem olmamıştı. Bedri iyi bir eş mi, bilmem, bilmekte istemezdim fakat iyi bir abi, arkadaş olduğu kesindi.
" çok korkar mı? Birazdan kimse olmayacak. "
" yalnız hissetmesin diye ona çiçekler getirdim. Sen yokken çiçekler onun yanında olucak tamam mı? "
Abimi orada yapayalnız bırakıp eve dönmüştük. Çok halsizdim, abimin odasına gitmiştim. Rafta kırmızı kamyonu görmüştüm, onu kucağıma alıp sarılmıştım. Aşağıda kuran okunurken, ben abimin yatağında bir oyuncakla teselli bulmaya çalışıyordum. Abimin o yüzü aklıma geldikçe ağlıyordum, belki de bakmasam daha iyi olur diyordum, sonra bakmazsam asla kabullenemezdim diyorum. Hoş ondan sonra, bazen hala masaya fazla tabak sayardım, abimin gelemeyeceğini hatırlayınca içime içime ağlardım.
Bir hafta boyunca her gün eve mevlit için gitmiştim, her gittiğimde kişi sayısı gün geçtikçe azalırdı. Onlar gelip, ilk gün üzülüp giderdi, hayatlarına kaldıkları yerden devam ederlerdi. Oysa bizim hayatımız kaldığı yerde duraklamıştı, bir kişi olmadan devam etmeye çalışacaktık. Şuan düşünüyorum da artık alışmıştım, bazen sadece bir abim varmış, diğer abim hiç varolmamış gibiydi, bazen de hiç ölmemiş, hala şehir dışında çalışıyor ve buraya hiç dönmemiş gibi gelirdi. Annemin yıllar geçmesine rağmen gözünde hala yaşlar bitmemişti, artık güldüğünü çok nadir görüyorduk. Eskiden de sertti fakat arada gülüyordu. Babam, abim ölmeden önce davalara karıştığını öğrenmiş ve kavga etmişler. Bu yüzden abimle küs gitmişler, yıllarca bunun vicdan azabını çekmişti fakat bu karakterine yansımıştı. Artık insanlara çok çok kızsa bile kavga etmez, ederse de hemen özür dilerdi. En büyük abim için, diğer abim sadece çocukluk anılarında fazladan olan bir kişi gibiydi. Çok samimi değillerdi, zaten en büyük abim evlendiğinde diğer abim düğününde bile erkenden eve dönmüştü. Bu yüzden abim için hayat hala devam ediyordu. Ben de geçmişte kaybolduğum zamanlar vicdan azabı ve ağrılarla yaşardım fakat onun dışında çokta hislerim yoktu. Maria hissetmeyi unutmuş gibiyim. Hangi olayda ne hissedilir, nasıl olur bilmiyorum bile. Bazen tiyatrolara gider, o karmaşık oyunlarda hislerimi geri kazanmaya çalışırım ama nafile. Hissetmeyi, çok yoğun duygular yaşadığım zamanlardan sonra kaybettim, en azından güzel olanlar benim için yok. Bazen ağlamak isterim, çünkü hissetmek için bir şeyler yaşamam lazım ama nerde? Asla hissedemem, bazen senin için ağlarım o kadar.

Maria'm (GXG)Where stories live. Discover now