31/ŞANSIN TA KENDİSİ

457 44 28
                                    

Merhabaaaaaaaaaaaa 👋🏻

Bu kitapta helva konusuna çok taktım ama helva hiç sevmem =]

Ve ben yemek yemek konusunda manyağım. Yani bu manyaklık şöyle: Sürekli zehirlenicekmişim gibi yaşıyorum. Mesela güvenmediğim birinin yemeğini yiyeceksem ve aynı yemekse önce onun yemesini bekliyorum. Farklı bir yemekse ikram ediyorum. Ve yine güvenmediğim birinin yanındaysam kendi yemeğimi kendim yapıyorum. O yaptıysa yemiyorum. Ama bu sadece güvenmediğim kişilerin yanında böyle.

Zaten güvendiğim 6-7 kişi falan var. =]

Zehirlenme fobisi galiba. Gerçi böyle bir şey olmayada bilir. Çok fazla kez zehirlenme tehlikesi yaşadım ondan.

Ve evde yada herhangi bir yerde bana şekerpare verilse yemem. Yiyemem =]

Ama düzelteceğim bunu. Yani umarım düzelticem.

Neyseeeeee

Devamkeeeeee
______________________________-_-_________

Arabadan indik ve el ele girdik restorana. Fazlasıyla kalabalıktı restorant. İçeride çalışanlardan biri geldi yanımıza. "Efendim 4. Masayı ayırmamızı istemiştiniz" Ellerini arkasında birleştirdi. "Tek geleceğinizi sanıyorduk." Gözlerini Okyanus'tan çekti. Ve bana bakarak "Hoş geldiniz hanımefendi" dedi ve kafasını eğerek selam verdi.

Sonrasında "isterseniz size masayı göstereyim efendim" dedi ve gösterdiği masaya doğru ilerledik. Deniz manzaralı, pek göz önünde olmayan masanın önündeydik. İki büyük adam bizi görünce ayağa kalktılar. Yabancı oldukları yüzlerinden belli oluyordu. Fransız olduklarını biliyordum ama ben Fransızca bilmiyordum. "Bonjour Monsieur Océan (merhabalar Okyanus bey)" konuşan mavi gözlü, yaşlı adamdı. "Bonjour (merhaba)" dedi Okyanus zorla gülümsemeye çalışarak.

Elini uzattı ve Okyanus'la el sıkıştılar. Sonrasında bana bakıp "Qui est cette dame? (bu hanımefendi kim?)" Bir şeyler dediler. Okyanus'a baktım ve yüz ifadelerimle 'ne dediler?' Diye sordum. "Senin kim olduğunu sordular şekerparem" Dedikten sonra tekrardan adamlara baktı. "Mme Şekerpare est ma chérie (Şekerpare hanım kendisi sevgilim)" Bir sürü kelime söylemişti ama hiçbir şey anlamıyordum.

"Ne dedin?" Adamlar gülümsediler ve "Şekerpare?" Dedi mavi gözlü adam. "Oui, ma chère dame, şekerpare (Evet, sevgilim şekerpare hanım)" Okyanus'un söyledikleri karşısında kaşlarını kaldırdı iki adamda. "Seni şekerpare hanım diye anlattım" Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek için. Okyanus'un gözleri kısa bir süreliğine dudaklarıma kaymış, sonra zorda olsa adamlara dönmüşlerdi.

Mavi gözlü olan adam elini uzatıp "Bonjour Mme Şekerpare (Merhabalar şekerpare hanım)" dedi. Fransızca'da bildiğim tek kelime Bonjour'du. O da merhaba olmalıydı. Bende elimi uzattım ve gülümseyerek "Bonjour (merhaba)" dedim.

Sonrasında sandalyeleri oturduk. Bu iki adam sürekli aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Yüzleri sirke satıyordu ve Okyanus onların konuşmalarını dinliyor, öldürecekmiş gibi bakıyordu. Umarım bugün buradan herhangi bir cenaze çıkmaz.

Adamlar kendi aralarında konuşmayı bıraktıklarında garson geldi. "Hoş geldiniz efendim. Ne isterdiniz" gözleriyle Fransız adamları inceliyordu. "achetons deux whiskies (biz iki tane viski alalım)" yine bir şeyler söyledi mavi gözlü adam garsona. Garson anlamadığını belirten gözleriyle Okyanus'a baktığında "İki tane viski istediler" dedi Okyanus.

Garson kafasıyla onayladı. "Siz içki ister misiniz efendim?"Bu sorusu hem bana hemde Okyanus'ydı. Ben içmeyecektim ve bunu Okyanus zaten biliyordu. Okyanus'un cevap vermesini beklerken Okyanus bana baktı ve gözleriyle izin istedi benden. Gözlerimle izin verdim. "Bana vişne şarabı, hanımefendi içmeyecek" dedi. "Tamam efendim hemen getiriyorum"  gitti garson.

ŞEKERPARE/Yarı Texting Where stories live. Discover now