4. SESİMİ DUYAN VAR MI?

2 1 0
                                    

“Sana çok kızgınım ama sen yalnız değilsin. Ben varım.”

Bitmek bilmeyen öğürmelerin sonunda derin bir nefes alarak başımı kaldırdım ve lavabo aynasından solgun yüzümü incelemeye koyuldum. Fazla yapamıyordum çünkü kalan son özgüven kırıntılarımın da uçup gitmesini istemiyordum. Yüzümü soğuk suyla yıkadıktan sonra son kez işe yaramayan derin bir nefes aldım. Banyodan çıkıp dolaba yöneldim. Üzerimdeki pijamalardan kurtulmalıydım. Koyu yeşil bol tişörtümü ve bol siyah pantolonumu giydim. Saçlarımı gelişi güzel tarayıp biraz makyaj ve hafif bir parfümle hazırlığımı tamamladım.

Diğerleri sabah kahvaltıya davet etmişlerdi ama güne panik ataklarla başladığım için reddetmek zorunda kalmıştım. Aç hissediyordum ama hiçbir şey yiyecek halde değildim. Nefes alamıyordum. Odamın penceresi uyandığımdan beri açıktı ama sanki içeriye hiç hava girmiyordu. Sanki bu oda ağızına kadar suyla dolu bir akvaryumdu ve ben bir balık değildim. Bunu başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama içimde anlam veremediğim ve vermek için çabalamayı uzun zaman önce bıraktığım hisler vardı. Artık bana ne oluyor ya da benim sorunum ne gibi sorular sormak yerine sadece o hissi yaşıyor ve geçmesini bekliyordum.

Kahveye ihtiyacım olduğu için odadan çıkarken pencereyi kapatmam gerektiğini hatırladım. Kapatmadan önce biraz manzarayı izlemek istedim. Lunapark rengârenk ışıklarıyla insanları eğlendirmeye devam ediyordu. Ilık ılık esen rüzgâr yüzüme vururken biraz olsun huzura ulaştığımı hissettim. Tabii ki bu, ben yaşadığım için çok uzun sürmeyecekti.

  Koridordan gelen bağırma sesleriyle neler olduğunu merak etmek yerine bıkkınlıkla camı kapatıp kapıya yöneldim. Tam tahmin ettiğim gibi bir anlık da olsa mutlu hissettiğim için birileri sorun çıkarttı. Hakan öfkeyle Mert’e bağırıyor ve diğerleri de müdahale etmeye çalışıyorlardı.

“Yeter artık Mert! O kim bilir ne halde ve siz benden beklememi istiyorsunuz!”

“Beklemesen ne yapacaksın acaba!” Mert’i bile çileden çıkartmayı başardığına göre durum vahimdi.

“Elim kolum bağlı oturmaktansa bir şeyler yapmış olacağım!” Hakan hâlâ bağırırken Gökhan araya girdi.

“Herkes etrafımıza toplanmadan önce sessiz olun. Benim odama geçelim orada bir şeyler düşünürüz.”

Hakan’ı odaya sokmak için hep birlikte onu ittirmek zorunda kalmıştık ve hala direnmeye devam ediyordu. Gökhan’ın odası benimkiyle aynıydı. Tek fark onunkinin normalden fazla düzenli olmasıydı. Elimde olmadan odayı incelemeye başladım ve kitaplıktaki kitapların renklerine göre dizildiklerini fark ettim. Aslında bunu ben de yapardım. Acar yatağa oturacağı sırada Gökhan onu aniden oradan kaldırdı ve Acar ne olduğunu anlamadan donup kaldı.

“Lütfen oturmak isteyenler yere oturabilir mi?” diye kibarca sorduğunda dediğini yaptık. Oda fazla büyük olmadığından bu biraz zor olmuştu ama halletmiştik. Gökhan Acar’ın az önce oturup bozduğu nevresimi titizlikle düzelttikten sonra odanın kapısını kapattı. Ve bunu üç defa yaptı. Üç defa kapattığı kapıyı açıp tekrar kapattı. Ona baktığımızı fark ettiğinde açıklamaya başladı. “Hastalığımın getirisi olan şeyler.” Doğru, onun böyle şeylere takıntılı olması normaldi. O an için aklımızdan çıkmıştı. Başımızı salladıktan sonra Hakan sinirle konuşmaya başladı,

“Ben onu bulacağım. Canımı feda etmem gerekse dahi Nazlı’yı bulacağım.”

“Biliyorum ve ben de seni yalnız bırakmayacağım herhalde,” dedi Mert.

“Çocuklar bu çok tehlikeli hem annemler polislerin çok uğraştığını söyl...”

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now