16. ADIM ALAZ

0 0 0
                                    

"Daima bir sebep vardır.”

Gözlerimi açtığımda penceremden görünen kasvetli hava yatağa dönüp tüm gün uyumam için ısrar ediyordu ama yapamazdım. Bugün büyük gündü. Sonunda Alaz’ı bulabilirdik. Gökhan fazla umutlanmamamızı söylemişti ama ben o kadının bizi kandırabilecek kadar akıllı olduğunu düşünmüyordum. Elimle başıma masaj yaparken nefesimi kontrol altına almaya çalışıyordum.

Mutfaktan gelen yemek kokularıyla heyecanlandığımda acıktığımı fark ettim. Keyifle sofrayı hazırlayan annem ve sandalyesinde oturup annemin koyduğu şeylerle ağızını dolduran Kerem’i görünce adeta çocukluğuma dönmüştüm. Son zamanlarda geçmişe çok fazla gider olmuştum ve sadece güzel zamanları hatırlamam beni oldukça şaşırtıyordu. 

“Babam nerede?” diye sorduğumda annem elindeki çaydanlığı bıraktı.

“Erkenden gitti.” dediğinde huzursuzdu. Muhtemelen babam Kerem’in varlığına hâlâ alışamamıştı ve kızgın kalmakta kararlıydı.

“Bu kadar uykuyu neye borçlusun? Tüm gece hayal kurdun herhalde.” dedi Kerem. Dün geceki çiçek ve kolye aklıma gelince sırıttım. Bu gözünden kaçmamış olacak ki anında kaşlarını çattı.

Tabağıma zeytin alırken keyifle gülümsemeye devam ettim. Hâlâ bana baktığını biliyordum ve bu yüzden daha çok gülüyordum. Artık büyümüştüm ve beni kıskanmak gibi saçma sapan şeyler yapacak değildi sonuçta. Annemin de güldüğünü gördüğümde bu konu hakkında ben yokken konuşulduğunu anlamıştım.

“Ne yapacaksınız bakalım bugün abi kardeş?” annemin sorusuyla gözlerimi devirdim.

“Benim işlerim var,” dedim sakince.

“Ne işin varmış?” Annem soruyu öyle bir sormuştu ki sanki asla meşgul olamayan bir insandım.

“Arkadaşlarımla buluşacağım,” dediğimde artık alıştığı için fazla üstünde durmadı.

“Ben de geleceğim.” Kerem ciddiyetle konuştuktan sonra ağızına bir peynir attı ve aynı ciddiyetle bana bakarak çiğnemeye başladı. O an korkunç değil de komik durduğunu bilmediğine emindim.

“Ne alaka ya sen ne yapacaksın?”

“Sen ne yapacaksan...” diye ima ederek konuşacağımız şeyi bildiğini düşünmeme neden olurken anneme söylemesin diye sesimi çıkarmamıştım. Kahvaltı bittiğinde mutfakta anneme yardım ettik. Daha doğrusu Kerem sürekli benimle uğraştığı için en son sinirden elimdeki tabağı düşürdüm ve annem sanki çocuğunu öldürmüşüm gibi davrandığı için orayı hemen terk edip hazırlanmak için odama çıktım.

Siyah dar pantolonumun üzerine yine siyah dar ve ince kazağımı giydim. Kazağın uçlarını pantolonumun içine sokup siyah kalın kemerimi taktım. Kemerin tokası gümüştü. Topuz yaptığım saçlarımı açıp biraz kabarttıktan sonra bozulmaması için bir sprey sıktım.

  Yine en çok zamanımı alan şey gözaltlarımı kapatmak olmuştu. Onu da hallettiğimde gözlerime hafif koyu bir makyaj yapıp yanaklarıma pembeye yakın bir allık sürdüm. Dudaklarıma sadece nemlendirici sürmeyi tercih ettim. Siyah uzun paltomu da giydiğimde son kez aynaya baktım. Farklı olmak isteyip yine baştan aşağı siyah olmuştum ama görüntü hoşuma gittiği için bir değişiklik yapmadım. Mert’in hediyesi olan kolye aklıma geldiğinde çekmeceden çıkarıp dikkatlice taktım. Üzerimdeki her şey siyah olduğu için kolye daha da çok belli oluyordu. Çanta almayacaktım bu yüzden telefonumu ve cüzdanımı paltomun ceplerine koydum.

Çıktığımda bahçede arkası dönük duran Kerem’i görünce sinirlerim yine tepeme çıkmıştı.

  “Gerçekten gelmeyeceksin değil mi?”

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now