10. GÖRÜNMEZ BAĞ

1 1 0
                                    

“Bir hüzün şehri ayırdı bizi ve bu son olmayacak”
(Manga - Her Aşk Ölümü Tadacak)

Midemdeki her şey dışarı çıkmaya yemin etmiş gibi bir bulantı, kafamı lavabodan kaldırmama izin vermiyordu. Nihayet bittiğinde karşımdaki ayna, bu zamana kadar kaçtığım ne varsa gözüme sokmak ister gibi duvarda asılı duruyordu.

Yorgun ve uykusuz gözlerim yaşlarla dolduğunda kendime olan nefretim gün yüzüne çıkacaktı bunu biliyordum. Yine de baktım. Kendi gözlerime kendi canımı yakmak için dakikalarca baktım. Orada parmaklıklar gördüm. O parmaklıkların ardında küçük bir kız köşeye geçmiş ağlıyor, olgun bir kadın sesini yükselterek birinin onu oradan çıkarması için emirler yağdırıyordu.

Evet, sabahım uzun zaman sonra yine böyle gerginlik içinde geçmişti. Dün onca şeye, kampa tek başıma gitmeme rağmen hiçbir şey olmamıştı ama şimdi ortada bir sebep yokken nefes alamıyordum. Dün tek başıma metroya bile binmiştim. Şimdi ne olmuştu da yine bu haldeydim?

Kusmak her ne kadar iyi gelse de acınası hissettirdiği gerçeği yakamı bırakmıyordu. Halsizce yatağıma uzandığımda annem kapımı çalma gereği duymadan odama girdi.

“Günaydın kızım,” sesi yüksek ve neşeliydi. Odama aniden dalması beni sinirlendirse de bu halini görmek bana iyi gelmişti.

“Günaydın anne.” Yorganıma sarılıp annemin penceremi açmasını izledim. Berbat bir gece geçirmiştim. Bu yüzden yorgundum. Uykusuzluğun üstüne bir de farkında olmadan kendimi sürekli sıktığım için her yerim ağrıyordu.

“Çık artık şu yataktan da kahvaltı yapalım. Bugün neler yapacaksın?”

“Mümkünse evden çıkmayacağım hatta odamdan da,” dedim halsizce.

“Yine mi kendini eve kapatacaksın? Son zamanlarda gayet iyiydin ne oldu şimdi böyle?” Annem kızgınca söylenirken bir an önce odamdan çıkması için hızlı yalanlar düşünmeye başladım.

“Dün gece sabaha kadar dizi izledim ve başım çok ağrıyor. Sen kahvaltını yap ben biraz uyuyacağım.” Biraz daha söylendikten sonra beni şaşırtarak odadan çıkarken kapıyı kapattı ama iki saniye sonra tekrar içeri girdi.

“İlaçlarını içmeyi unutma.” Bu sefer kapıyı kapatmadan çıkmıştı. Bazen bilerek mi yapıyor diye düşündüğüm oluyordu. İç çekerek önce kapıyı kapattım sonra çalışma masamın üzerinde duran ilaçlarımı ağızıma atıp annemin getirdiği bir su bardağı su ile hepsini yuttum. Hiç yoktan iyidir diyerek tekrar yatağıma geçtiğimde telefonuma hiç bakmadığım aklıma geldi. Ne gruptan ne de başka bir yerden mesaj ya da arama yoktu. Bugün planımızın birinci günüydü ve tehlikeli bir risk almanın getirdiği stresle biraz olsun uyumaya çalıştım. Gözlerime çöken ağırlığa daha fazla dayanamayacağımı biliyordum.

                                  ***

Ateş her yanımı sararken kalbim deli gibi çarpıyordu. Nefes almak gittikçe zorlaşırken ağladığımın farkında değildim. Bağırmak ve bir şeyler söylemek istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Bedenim taş kesilmiş gibi hareket etmiyor sadece etraftaki ateşi izliyordu. Alevler her yerdeydi. Gözyaşlarım bile yanarken çığlıklarım hala dudaklarıma ulaşamamıştı.
Şimdi suyun altındaydım ve hareket edebiliyordum. Alevler artık yoktu ama içim yanıyor, burnum kül kokusuyla doluyordu. Canım o kadar çok acıyordu ki boğulmak üzere olmam umurumda bile değildi. Etrafıma baktığımda yedi beden gördüm. Yedi cansız beden. Hepsinin göğsünde kırmızı lekeler vardı. Başımı yukarı kaldırdığımda gökyüzünü görebiliyordum ama suyun altında olduğum için her şey bulanıktı. Suyun yerini kan almaya başladığında bu sefer karşımda tek bir beden vardı. Nazlı… Hareketsiz bedeni ve kapalı gözleri korkuyla yüzmeme sebep olurken ona değil karanlığa yaklaşıyordum. Boğulacak olmam gerçekti ama bu şimdi olmayacaktı.

TUTSAK (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin